Cumhuriyet Gazetesi’nin bulmaca bölümünü elli yıla yakındır merakla izlerim, zaman bulursam da çözebildiğim kadarını çözerim. Zaman zaman da bazı yöresel yemekler, yöresel isimler sorulduğunda bilemezsem öfkelenirim.

Öfkelenirim deyince aklıma 12 Mart 1971 yıllarında geçen bir olay geldi. Sıkıyönetim ilan edilmiş; bütün gazeteler ve Cumhuriyet Gazetesi de baskı altında, gazete yöneticileri, yazarları çizerleri gözaltına alınıyor, işkencelerden geçiriliyor…

Bir gece geç saatlerde, zıpkın gibi bir Yüzbaşı Cumhuriyet Gazetesi’nin İstanbul Merkezine öfke ile girince, “tamam” diyorlar ‘sıkıyönetim gazeteyi kapatmaya geldi’…” Yüzbaşıyı oturtuyorlar, geliş nedenini soruyorlar. Diyor ki “Ben yıllardan beri Cumhuriyet okurum. Bu gece nöbetçiydim. Saatlerce uğraştım, bulmacayı çözemedim. Bulmacayı hazırlayanı bulun da sorunun yanıtını öğreneyim diye geldim”...

O zamanlar bilgisayar yoktu. Son zamanlarda, hazreti Google (!) çıktığından bu yana bulmacalar daha kolay! Yaz sorulanın aynısını, al yanıtını hazretten… Fakat bir sorun var; ya orada da bulamazsan?

Önceki gün,” Sıtma tedavisinde kininin yerini tutan sarı renkli bir ilaç” sorusunun yanıtını Google’da bulamadım. Bildirdiği ilaçlar içinde bu ilacın adı yoktu. Arıyorum yok, yok! Bu durumda “Sıtma”yı araştırmak zorunda kaldım.

Korona Virüsünün son günlerde bütün insanlığı tehdit eden boyutlara doğru yayıldığını görmek hepimizi endişelendiriyor. Birgün böyle mutasyona uğramış bir virüs insanlığın sonunu getirebilir mi diye düşünmeden edemiyoruz.Bir zamanlar aynı şekilde sıtmanın milyonlarca insanı öldürdüğünü, Türkiye’de bu yüzden çiftçilerin mahsullerini toplayamadıkları dönemlerin yaşandığını, tarımsal üretimin durma noktasına geldiğini, hayretle öğrendim. Sıtmanın bir felaket olduğunu biliyordum ama bu konudaki raporu okuyunca; çocukluk günlerinde cibinlik kurarak uyuduğumuz geceleri ne çabuk unuttuk diye düşündüm. Cumhuriyetin sıtma ile mücadele dernekleri kurduğunu, tarihin en büyük örgütlü ve bilimsel mücadelelerinden birini sıtmaya ve sivrisineğe karşı verdiğini yeni kuşaklara anlatmak gerek.

Gerçekte Cumhuriyetin büyük sağlık mücadelesini unutanlar bizler değiliz, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için en alçakça yalanları uyduranlardır. Depremi bir yer kabuğu hareketi değil de çocuk yaşta evlilikler önlendiği için Tanrı’nın bizi cezalandırması olarak gören yobazlardır. Çünkü sıtmayı da bir hastalık olarak görmeyip Tanrı’nın cezalandırması olarak algılamayan bilim ve akıl sahibi Cumhuriyetimizin kurucularının aldığı önlemlerle artık bir basit hastalık haline indirgendiğini görüyoruz.

Bu konuda “Türkiye’de Sıtma Mücadelesinin Tarihi”  ve Günver Güneş’in “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Aydın’da Sıtma Hastalığı ve Sıtma ile Mücadele” ve Fevzi Çakmak’ın “Tarihsel Süreçte Anadolu’da Sıtma” ve “Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıtlarına Göre Cumhuriyetin Sıtma Savaşı” adındaki yapıtlarını incelemek gerek.

Yaptığım incelemede Antalya ile ilgili bilgilere de rastladım: “ Sıtmanın Antalya ve çevresindeki tahripkâr etkisi istatistiki olarak ilk defa eski Antalya Sıhhiye Müdürü Dr.Hasan Ferit tarafından dile getirilmişti. Konuyla ilgili makalesinde Dr. Hasan Ferit sıtmanın Küçük Asya’da yaptığı tahribatı açıklarken rakamlarla Antalya örneğini vermişti. Rakamlar abartılmış olabileceği düşünülse bile ürkütücüydü. Buna göre sıtmanın “akla dehşet veren tahribatı” nedeniyle “cehennem diyarı” olarak adlandırılan Kaş’a bağlı Kalkan nahiyesinin, Kınık, Kurnaz ve Adaköy köylerinde muayene edilen 216 kişiden 151’inin sıtmalı olduğu görülmüştü. Bu üç köyde sıtma oranı %75’ti. Finike’nin, Kumluca, Konakdibi, Hasköy, Çavdar, Bağyaka, İskele, Kale mahalle ve köylerinde ise muayene edilen 798 nüfustan 561’i sıtmalı çıkmıştı. Bu bölgede sıtmanın oranı %70’lere varıyordu. Çavdar ve Arıklar Köylerinde “Sıtma Mezarlığı” olarak bilinen mezarlar vardı. Elmalı’da: Düden, Yaka Çiftlik, Pir Hasanlar, Davullar, Mursal köylerinde muayene edilen 400 nüfustan 254’ünde “tedavi kabul etmez sıtma musab’ına” tesadüf edilmişti ve bu beş köyde sıtma nispeti %62’ydi.” (Antalya’da Sıtma – Malaria İn Antalya-Evren Dayar”)…

“Birinci Dünya Savaşı sırasında Türk Ordusu yalnız düşman kuvvetleriyle değil aynı zamanda salgın hastalıklarla da mücadele etti. 1914-1918 yılları arasında 451.802 asker sıtmaya yakalanırken bunların 23.359’u hayatını kaybetti. Yapılan etkin mücadele ile ölüm oranı %5’lere geriledi. Bu dönemde diğer hastalıklarla karşılaştırıldığında sıtmaya yakalananların oranı %13,1 iken, %5 oranında da bu hastalık ölüme neden oldu. Bu rakamlar sıtmanın ordu üzerindeki etkisini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Kurtuluş Savaşı sırasında bu rakam daha korkunç boyutlarda olmuş ve askerin % 49’unun sıtmalı olduğu anlaşılmıştır.” (Süleyman Tekir,Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye’de Sıtma ile Mücadele Faaliyetleri 1923-1930).

Cumhuriyet döneminde, bataklıkların kurutulması için milyonlarca Okaliptüs ağacının ekiminden, Kinin ilacının fazlasına el koyarak halka dağıtılmasına, Sivrisinek yumurtalarının yok edilmesi için duman makinelerinin sağlanmasına, Belediyeler ile İhtiyar Heyetlerine görevler verilmesine, Kinin ilacının yurt dışından sağlanmasıyla halka bedava dağıtılmasına kadar yüzlerce önlem alınarak sıtmanın kökü kurutulmuştur.

Bütün bu bilgileri araştırmamızı sağlayan Cumhuriyet Gazetesi’nin Bulmaca ustası Sedat Yaşayan’a binlerce teşekkür ediyorum. Demek ki neymiş; bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunamaz”mış. Bu sözün sahibi Uğur Mumcu’yu ve 31 Ocak 1990’da gerici yobaz, Mustafa Kemal Atatürk düşmanları tarafından katledilen sevgili Muammer Aksoy ustamızı da rahmet ve minnetle anıyoruz.