Kıbrıs
1944 doğumlu, Avustralya vatandaşı, uzun yıllar Avustralya’da hakimlik yapan ve
Londra'da hukuk bürosu bulunan Kemal Gürpınar’ın "Yunanistan’ın işgal
ettiği Türkiye’ye ait Ege adalarının tahliyesi için BM’e HUKUK YOLLARINI
KULLANARAK BAŞVURDU" konulu Şebnem Saraçoğlu'nun paylaşımını görünce ülkem
adına hem üzüldüm hem sevindim.
Günümüz
iletişim dünyasında, "PR" denilen, öyle halkla ilişkiler çalışması
yapılıyor ki, sormayın gitsin.
Bunların
farkındasın, paylaşıyorsun da ne oluyor diye de kendime kızıyorum. Bak sosyal
medyada iki çiçek, bir böcek koy, üstüne de yaşamında olmayan ve senin
olmadığın, yaşamadığın, bilmediğin yaşam biçimlerinin iki tiradını ekle, olsun
sana "top tricks "(en yüksek) paylaşım. Alkışlar, laflar, falan
filan.
İşte
ıstakozların soğuk su kazanına atılıp, ateşin altının yavaş yavaş yakılıp,
suyun ısıtılması ama ıstakozların bu yavaş ısınmayı en sonunda da kaynayıp
haşlanmayı fark etmeden ölmeleri gibi bir süreç yaşıyor toplum da ülke de.
Hani
o rüyasında "pire" gören papazın sakallarını kesince, karısının
"Hayrola bey, neden sakalını kestin" deyince, “Rüyamda sakalımda
pireler dolaşıyordu, o yüzden kestim”; bunun üstüne de kadının, "Rüyandaki
pirelerden sana ne" demesinden sonra, adamın OLUR MU HANIM YOL OLUR"
sözü çok anlamlıdır.
Günümüzde
iki deli, iki laf ediyor, ki tesadüf değil, "yol olsun" diye, sonra
bir de bakıyorsunuz ki yol olmuş, hatta duble yol olmuş.
Örnek,
"Lozan, 100 yıllık", "milliyetçiliği ayaklarımın altına
alırım", "ey Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Arap ........" diye
başlayıp ve sonu gelmeyen söylemler.
Daha
önceleri, "devlet don mu diker". Eee bu işler böyledir. "Anan
çarık giyerdi, bunları unuttun mu" şarkısını değil de "bandıra
bandıra ye beni" şarkısını çaldırp, dinlersen, ananın çarığını unuttuğun
gibi, birileri de gelip seni bandıra bandıra yer.
Gaz
olduk, gaz bulduk. Kanada'dan gelen kuru fasulye de seni gaz etmezse, biz
gazlarız demiş adamlar, bunda ne var ki?
Tarihi
"tu kaka" yapıp, hurafeci hocaların ve tv dizilerinin insafına
bırakırsan bu daha iyi günlerin bile sayılır.
Felsefe,
mantık dersleri kimin neresine battı demeyeceğim, asıl sorun sessiz kalanların
neresine batıyordu diyeceğim. İnsan gibi düşünmek, sorgulamak, akılcı süreçler
yönetmek sizin nerenize batıyordu da kendi çocukları bu derslerin okutulduğu
yurtdışı okullarda okurken, siz kendi çocuklarınızın okur-yazar, düşünmez
okumuş cahil olmalarına göz yumdunuz.
--Osmanlının
son yılları, İngilizler Arabistanı kaşıyor, araplar; Fransızlar kuzey Afrikayı
kaşıyor, libya, fas, tunus, cezayirliler; balkanlarda Alman, Fransız, İtalyan,
Rus kimin eli kimin cebinde değil Osmanlı toprakları kaşınıyor, bayrağını alan
bağımsız oluyor.
--Yurtdışında
eğitim gören, yurt içinde olayın vehametini görenler telaş ile kimisi, bağımsız
yeni bir devlet derken, kimisi "Amerikan-İngiliz-Fransız mandası"
deyip can havliyle bir şeyler yapmaya çalışıyorlar.
--Sonuç,
iyiki Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları gibi asker sivil yurtseverler
çıkıyorda dünyada, tüm dünyaya karşı ilk anti-emperyalist bağımsızlık savaşını
veriyorlar.
--Süreç
biraz sorunlu olsa da Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla bu topraklar üstünde olan 72
millet ile birlikte bir devlet kuruyorlar.
--Ve
bu devleti kuranların tamamına bir "millet" tanımı yapıyorlar anayasalarında.
" TÜRKİYE Cumhuriyeti'ni Kuran Türkiye Halkına, TÜRK MİLLETİ Denir "
diyerek de işe başlıyorlar.
--Kürt
ya da başka etnik kökenli Türk yurttaşlarının da Müslüman ya da başka inançlı
Türk yurttaşlarınında eleştiri ve kızgınlıklarının haklı ya da haksızlığının
bir anlamının kalmadığı günlere geldik.
--Sizler
ne kadar farkındasınız bilemem ama, bizi "duvara toslatmak için,
yasladılar" Hani, Nazım HikmeT'in o dizeleri gibi.
--"Ben
bir ceviz ağacıyım, Gülhane parkında/ Ne sen bunun farkındasın, nede polis
farkında" dediği gibi. Ben de ceviz ağacının tepesinde sizlere bakıyorum.
--Eyyy
ahali. Önce siyaseti 12 Eylül'ün paşaları paşa paşa "tu kaka ettiler, siz
de sıradanlaştırıp içine e....!...
--Başta
dediğim gibi, "Cumhuriyet reklam arasıdır" diyenleri ve onları kuzu
kuzu dinleyenleri siyasi yaptınız, cumhuriyetin içine etmeye çalışıyorlar, siz
de hâlâ trene bakmaya devam.
--"Lozan
100 yıllkıtır" yetmemiş, "Lozan hezimettir" diyenleri baştacı
yaptınız, bazılarınız da "Lozan" ile "tozan" arasında ki
farkı bile bilmeyenleri karşılarına siyasi yaptınız Lozan'ı tozdurmak üzesiniz.
--Bunların
hiç birisi rastlantı değildir.
--Bir
devlet, yurttaşlarının "KADER BİRLİĞİ" yapmaları ile oluşur, varolur
ve yaşar. Şimdi birisi bana söylesin, bu ülkede hangi konuda "kader
birliği" yapılacak? Kader birliği yapılacak şeyler olmadığı için değil,
"kader birliği" olmasın diye ayrıştıranları başa taç ettiğiniz,
karşılarında bir emeklilik maaşı, bir sağlık güvencesi beklentili bazılarını da
muhalif seçtiniz, hepinize akıl fikir versin!..
--Devlet,
insanoğlunun binlerce yıllık tarihinde yaratabildiği en güzel siyasi, sosyal ve
ekonomik birliktir. Devleti sıradanlaştırdılar, bilerek ve isteyerek. Sizde,
bunlara ne dediğini bilmeyen ve anlamayaları alternatif seçip siyaset
yaptığınızı sandınız, değil mi?
--Herkes
bu COVID-19'a, Kor Ona Virüsüne teşekkür etmeye başladı. İnsanlara, yurttaş
olmanın, bır yurdun olmasının, sosyal devlet olmanın ne kadar muhteşem bir şey
olduğu gösterdiği için.
--Bir
ülkede, herkesin donundan tutunda evine, arabasına cebindeki paraya kadar her
şey, o devletin sağladığı şeydir. O "tu kaka" devlet olmasa, bunlar
da olmaz. Kimse hayal görmesin, bakınız Çeçenistan'da tutunamayan çeçenlere,
Suriye'de, Irak'da ya da yurdundan edilmiş dünya insanlarına. Devlet neymiş
diye.
--Önce
milletin içine edilir, sonra devletin, sıra malına mülküne el koymaya gelir,
eeee gerisi?
--Gerisi
yok ki. Atı alan Üsküdarı geçmiş, Yahya Kemal Beyatlı'nın dediği gibi siz de:
"Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!" derken birleri, hem
sizin, hem de İstanbul'un arkasından dolaşmış.
--Devlet,
sivil toplum diye diye cemaatleri besledi büyüttü. Sonra da yoksullaştırdığı ya
da yoksullaşan kişileri, kendinin beslediği cemaat ve topluluklara muhtaç etti.
Onlar da "bir lokma bir hırkaya razı olup" köşelerine çekildiler.
--Geçenlerde
Katolik Hıristiyanların Ruhani Lideri Papa Francis bir vaaz verdi sanal
ortamdan, Vatikan Kilisesinin ayin yapılan boş meydanına bakarak 1.2 milyar
kişiye ama 8 milyar insan da dinledi.
--Herkesin
mülksüzleşeceğini, bunun bir öneminin olmadığını ve bunun adının da Komünizm
olduğunu, bunu da uluslararası tekellerin/şirketlerin yapacağını müjdeledi.
--Hamza
yardımcıoğlu diye bir kişinin konuşmasından dinledim. "Halkın malına el
koyma planı" diye bir plan için. Bu durumlarda siyasiler, önce din
adamlarına yapmak istediklerini söyletirler, ardında gerekeni yaparlar diyordu.
Boşuna kılıç kuşanılmıyor demek
Ulusal
kurtuluş savaşı gibi çok özel bir zamanda Atatürk ve arkadaşlarının uygulamak
zorunda kaldığı "TEKÂLİFİ MİLLİYE KARARLARI" gibi yasaların da
çıkabileceğini konuşulmuştu ülkede.
Devlet,
kendi sosyal devletliğini unutup, sosyal devletin yapması gereken yardım ve
işleri vakıf ve derneklere havale ederse, insanların bağlılıkları doğal olarak
devlete değil bu kişi, kurum ve kuruluşlara kayar. Bunları kim denetliyor; kim
ve kimlere, ne ve nerelere hizmet ettiklerini bilen var mı?
Derenin
taşıyla, derenin kuşu vuruluyor, siz de buna "çok şükür" diyorsunuz
ya, ne diyeyim.
O
dönem bir partinin kaptanı olana, soyadı kaptan olan bir vekille, internet
sitesi açılış sayfası olsun diye verdiğimiz CD'nin içinde yazdığımız şuydu.
"Halkı ezdirmeyeceğiz, Ülkeyi soydurmayacağız, Devleti
böldürmeyeceğiz".
Bunu
biz projelendirmiştik ama, siz her zamanki gibi, bunları yapacakları değil de
yapmayacak, yapamayacakları seçtiniz.
Eee,
"elle gelen düğün bayram" diyeceğimi mi sandınız. Yanıldınız.
Duysanız
da bağırmaya devam, duymasanız da.
Bu
toplum da, Ülke de, kaynakları da Millet de darmadağınık ediliyor. Genel
iktidardakiler genele, yerel iktidardakiler de yerele pire gibi yapışıp kene
gibi yaşamalarına alkış tuttuğunuz sürece, Bilgesu Erenus'un yıllar önce dediği
gibi,
"Nereye
payidar nereye/ Şefle iyi geçinsen de/
Bugün
için sevilsen de/ Çıkmaz bu yol bir yere"
Nokta.