--Yaşamın, akan bir su gibi olduğunu anlamak için, bazen
bir ağaç gölgesine oturup suyun akışını izlemeniz gerekir.
--Divan Edebiyatı şairi Hayâlî Bey'in dizelerinde
yaklaşık anlamda dediği gibi "O balılar ki, Derya içindedir, Deryayı
bilmezler." (Cihân-ârâ cihân içredir ârâyı bilmezler
O mâhîler ki deryâ içredir deryâyı bilmezler)
--Her şeyin siyaset, siyasetin de her şey olduğu günleri
yaşıyoruz. Ne garip. Keşke her şey bu kadar sanal olmasa; ya da bizler bu kadar
sanala güvenip, sanal olmasaydık, sanal yaşamasaydık, sanal düşünmeseydik diye
düşünüyorum.
--O yüzden de birilerinin "Melamet Hırkasını"
giymesi gerekiyordu, başka giyenlerde vardır ama bu kez de ben giydim, Kul
Nesimi'nin dediği gibi.
--Türk Tasavvufu ve edebiyatı, aslında tarihimizin
enteresan bir dönemini kapsar. İslami Türk anlayışının Batı medeniyet ve
anlayışı ile tanışması (ki bu tanışıklık her zaman için hem Türkler hem de
batılılar için vardı ama; Tasavvufu bu boyutları ile yaşayan, bilenlerin batı
ile tanışmalarından söz ediyorum) düşünce sisteminde de daha sorgulayıcı bir
dönemi kapsar ve özel bir anlam içerir.
-Osmanlı'nın 7 yy Tasavvufunu bilen, yaşayan Kul Nesimi,
o yüzden,
"Ben Melamet Hırkasını
Kendim Giydim Eğnime
Ar Ü Namus Şişesini
Taşa Çaldım Kime Ne
.....
Gah Çıkarım Gökyüzüne
Seyrederim Alemi
Gah İnerim Yeryüzüne
Seyreder Alem Beni " diyerek, her şeye gerçek gözü
ile bakmayı yeğlemiştir.
-- Tasavvufun Vahdet-i Vücud anlayışına göre, bir dal,
bir dal bir ağacı, ağaçlarda ormanı yaratır, oluşturur. Ki bu aynı zamanda,
Tanrının oluşmasında kişinin de bir rolünü görür ve tanrının bir bir bir araya
gelinerek oluştuğunu ve tanrının kendini bu birlerde temsil ettiğine inanılır.
--O yüzden de, Tek başına olmanın bir anlam taşımadığını,
birlerin bir araya gelerek bir şey olabildiğini anlatır.
--Tavsavvufi din anlayışında bu birlerin yolunun tanrıya
çıkması gibi, sosyolojik-toplumsal bakış açısı ile de bu yolun bireylerin (birlerin)
mutluluğunun, huzurunun toplumun, Ülkenin huzur ve güvenliğine çıkması
beklenir.
--Artık o kadar bireysel bir, tekil olduk ki, kendimizin
dışındakileri önemsemek, görmek, anlamak gibi bir derdimiz, kaygımız yok gibi.
--Oysa, önce kendimize (Gah insek yer yüzüne) , sonra da
etrafa, topluma, toplumsal yapılara, olaylara bir baksak (Gah çıksak gökyüzüne)
her şeyi göreceğiz ve anlayacağız.
--Rakel Dink'in "Bir bebekten bir katil yaratan
karanlığı sorgulamadan hiçbir şey yapılmaz " dediği gibi, 24 Ocak ve 12
Eylül 1980'leri sorgulamadan siyasette söylenecek her şey boşadır.
--Ve bu gün, iktidarı ile, muhalefeti ile bu
yapılmamakta; herkes tribüne oynamaktadır. Saha, oyun, oyunun kuralları hiç
kimsenin umurunda değildir.
--İktidar 16 yıldır bu Ülkeyi yönettiğini, bu gün yaşanan
sorunların kaynağı olduğunu; Muhalefet ise, "Atın sahibine göre
kişnediğini", sorunlar karşısında akılcı ve inandırıcı siyaset
üretemediğini gizleyerek, görmezlikten gelmemizi istemektedir.
--İktidar ve muhalefet yandaşı sevgili dostlarım, Nazım
Hikmet'in dediği gibi "..— demeğe de dilim varmıyor ama/ kabahatın çoğu
senin, canım kardeşim! "
--Etrafınıza bir bakın. Göreceksiniz.
--Sadece, şu MELAMET/HİÇLİK/YOKLUK HIRKASINI bir giyin
Allah aşkına.