Çukurca'da gözünde umut ışığı parlayan
insanlar bıraktık. Yanımıza güzel hatıralari farklı ama doğal,yerel lezzetler
ve türeğimizde sıcak yürekler alarak geçtiğimiz dönüş yolunda bir de Van Molası
verdik.
Acıkmışız evet. Bi şeyler yemeli. Bir bahçeye giriyoruz, İran ağırlıklı müşterilerle dolu. “Van Balığı” istiyoruz. Yani İnci Kefal. Geç çıkar deniyor, tavuk şişe razı oluyorum. Ama yine de bir tabak balık geliyor masaya. İnci Kefal fotoğrafı hayali ile geldiğim Van'da ki göç mevsimi değil, oturup İnci Kefal yiyeceğim aklıma gelmezdi. Bu arada tuzlanıp kurutulmuş olduklarını da not düşelim.
Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir
huyu var. Hakkari'den aradılar. “Arkadaşımızı vakitli gönderin. Akşam oluyor”
dediler. Bir gün önce yaptığım paylaşımın altına “İçişleri Bakanımız sayesinde
gönül rahatlığı ile geziyorsun.” diyen arkadaşım geldi aklıma. Dönüp sordum.
“Örgüt hala tehlikeli mi bu kadar?” diye.”
“Tek tehlike örgüt değil” dedi genç
arkadaşım. Hava kararınca risk oluşuyormuş. Piskolojisi bozulan bir korucu veya
başkası, “terörist sandım” diyerek sıkabiliyormuş. O koşullarda yaşayan birinin
piskolojisi hadi de bu kişinin orada “görevli” olduğunu düşünsenize.
Güzel bir olayı daha toplumile
paylaşabilmenin hazzı ile evimize dödüğümüz gibi yazımızı da burada
bitiriyoruz. Ben 1985 yılında başladığım gazetecilik mesleğimde hep “güzel”
haberler vermek istedim. Sabah Gazetesi'nde çalışırken bana uygun görülen
Hastane- Adliye Muhabirliği sürecinde bile odağında insan değil olay proje
güzellik kavramları içeren haberi yapmaya çalıştım.
Arkadaşım Mehmet Bayrak aradı Antalya Hava
Limanı'na indiğimde. “Dokuma geceyarısı sana özel açılıyor, Biz Zamanlar
Antalya Müzesi'nin ilk fotoğrafları sana çektirikiyor. Turizm Altyapı Birliği
kuruluyor ilk söyleşisana veriliyor. Böyle bir proje aylardır yapılmış, sen
çıkıp haber yapmak istiyorsun. Hatta bir de Antalya'ya Sahaf Festivali ile
bukültürü yerleştirmeye çalışıyorsun. Amacın ne?” dedi.
Hiççç.... Derdim gücüm güzellik.