Sağır sultan da biliyor ki AKP, 16 yıllık iktidarının özellikle son 10-11 yılında ülkede ve  büyük tahribat yaptı..

Hukuk sistemi kevgire döndü, Milli Eğitim Sistemi ‘yap-boz tahtası’na dönüştürüldü..

Devlet geleneği yok oldu.

Lliyakat rafa kalktı, önemli görevlere uzmanlar değil de partililer, akraba, eş, dost yerleştirildi.

İmam Meteoroloji Müdürü, vaiz Kültür ve Turizm Müdürü oldu..

Kadrolaşma hedefiyle Kamunun tüm birimleri AKP’nin birer şubesine dönüştürüldü.

Belirli isim ve makamlar  hariç  valiler ve kaymakamlar AKP’nin birer neferi gibi hareket etmeye başladılar..

AKP iktidarında muhtarlar, en ayrıcalıklı kamu görevlisi oldular.

Öyle ki devletin her kapısını onlara sonuna kadar açık..

Taleplerini yerine getirmeyen Vali, Kaymakam, müdürün vay haline..

Önümüzdeki günlerde bine yakın muhtar umreye gidecek..

Masrafları elbette devlet kasasından ödenecek..

Nereye el atsanız ülkenin lime lime döküldüğünü görmek her vatandaşı derinden üzmeye başladı..

AKP, toplumu ayrıştırmayı yönetim politikası benimsedi..

‘Bizler ve onlar’ ayrımı yapılmaya, muhalif kesimler vatan haini ilan edildi.

Bizim gibi ‘Onlar´kategorisine girenler,’ Başta ‘Aktrol’ denilen guruplar olmak üzere yandaş ve candaşlara hedef gösterilir oldu..

Yandaş ve canlandaşlar ile havuz medyası farklı bir Türkiye profili çizmeye, gerçeklerin üzerine kapamaya, her şey güllük gülistanlıkmış gibi göstermeye çabalasa da halk mutlu değil..

Yarın kaygısı toplumun tüm katmanlarını etkiliyor.

Vatandaş, duymayan, duymak istemeyen siyasi iradeye şu çarpıcı mesajları veriyor :

-AKP’nin tahribatını giderecek restorasyon projelerine ivedilikle gereksinim var.

-Yolsuzlukların hesabı sorulsun, hukuk düzeni mutlaka sağlansın, vatandaşın hukuka ve devlete olan güvenini yeniden sağlayacak adımlar zaman geçirmeksizin atılsın.

-Dindar-kindar nesil yetiştirmeyi amaçlayan eğitim sistemi ulusal çıkarlar düşünülerek yeniden ve hızlı bir biçimde revize edilsin.

-Kamu düzeni mutlaka korunsun, vali, kaymakam ve diğer üst düzey yönetimlerine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil etmeyi kendine şiar edinmiş kişiler getirilsin..

Şimdi diyeceksiniz ki yazdıkların başlıkla pek örtüşmüyor..

Gelelim ‘Bir zamanlar Antalya’da’ konusuna..

1980 askeri darbesi ile görevinden alınan CHP’li Antalya Belediye Başkanı Selahattin Tonguç’un görevi sırasında yaşadığı çarpıcı olaylardan örnekler vermek ve ülkenin 30-35 yılda nereden nereye geldiğinin yorumunu yapmak isteyenlere katkıda bulunmak istiyorum.

2019’un ilk gününde 20 Ocak 2008’deki bir köşe yazısında şunları aktarmışım :

Selahattin  Tonguç, "Kentlilik bilinci o yıllarda(70-80’li yıllar) çok yüksekti. Halk çok duyarlıydı, şimdi durum biraz daha farklı.. Vatandaş biraz daha duyarsız. Kentlilik bilinci giderek azalıyor, sadece bir avuç kişinin çabaları da yeterli olmuyor” diyor

Tonguç‘un şu sözleri ise günümüzle karşılaştırıldığında çok manidar:

"Eğer rantçılarla kol kola giren ve beni tehdit eden meclis üyelerini talebim üzerine partim ihraç etmesiydi, Antalya‘nın talanı o yıldan başlayacak, belki de bugün nefes alacak yer kalmayacaktı. Bunun için de belediye başkanı kadar belediye meclisi üyeleri de çok dikkatli ve özenle seçilmeli"

Antalya‘nın rantı şimdi olduğu gibi 70‘li yıllarda Tonguç, az ama inançlı, korkusuz, vatan ve kent sevgisiyle dolu ekibiyle da ağızları sulandırıyordu.

Rant planlarına yüz vermeği için kahvesine siyanür konularak öldürülmek istendiğini, bunu başaramayan rantçıların peşine kiralık katil taktıklarını anlatırken, nasıl bir yerel yönetim modeli gerektiğinin de reçetesini veriyordu aslında.