Allah sizi başımızdan eksik etmesin vs İyi ki varsınız! Şimdi bazıları soracak; o ‘vs’ de ne demek.

Efem, malum biraz ukalalık yapacaksınız mesela kırk yıllık ‘ahlak’ olacak ‘etik’, sonra biraz oradan biraz buradan birkaç filozoftan arak lafları da sokuşturdunuz mu al sana ‘sofistike’ adam.

Neyse ‘vs’ Latince kökenli ‘karşı karşıya’ demekmiş efendim. O halde derdimizi hemen anlatalım.

Ne zaman birine ‘Allah sizi başımızdan eksik etmesin’ denir, ve daha da önemlisi ‘kime’ denir?

Evet sen arka sıradaki apalak oğlum dinliyorsun değil mi?

Bu deyiş ait olduğumuz coğrafyanın en köklü laflarından biridir.

Olsa, olsa kadın kocasına erkek karısına, ve mutlaka çocuklar anne ve babalarında veya dedelerine falan söylenir.

Çünkü yüce Tanrıdan öyle her vakit her şey istenmez değil mi? Yani siz inananlar böyle diyor, buna inanıyor.

Güzel.

 O halde mesela bir makamın , devlet erkanından bir makamın -o günkü- sahibine muhatap olurken, (dikkat edin ‘o günkü’ dedik) teveccüh veya memnuniyetinizi belirtirken eğer.

‘Efendim Allah sizi başımızdan eksik etmesin’ derseniz. Yüzlerce yıllık kadim geleneği çöpe atmış

Ve,

Hadi açık söyleyelim:

Yalamalık yapmış olursunuz!

Çünkü bu yarı dua, yarı dilek için adresler bellidir. Onları da yukarda saydık.

‘ ben çok seviyorum, ne yapayım ?’ falan derseniz  bizde ‘az biraz oku evladım, kültürden gelenekten haberdar ol’ deriz. Onun içindir ki yazımızın başına ‘iyi ki varsınız’ alternatifini koyduk.

Geçen yazımızda uyarmıştık; gelecek yazılardan eldivenleri çıkarıyoruz diye…

Şimdi gelelim asıl meseleye ‘Ciheti askeriyenin’ siyaset kurumlarıyla arası nasıl olmalıdır.

Elbette ki biz konuyu nasıl ‘olmamalıdır’ noktasından tarif etmeye çalışacağız ve tarihin sayfalarında bir gezinti yapacağız.

1930 ların Almanya’sı…

Ortalık ‘Adolf’ kokuyor, adam iktidar yürüyüşünde, aslan sosyal demokratlar hala gitar falan çalıyor, şiir okuyor. Kralcılar ve geleneksel sağ yavaşça Adolf’un arkasında saf tutmaya başlamışlar. Komünistler ise helaya gitmek için Stalin’den izin peşindeler.

Alman burjuvası ki toplumun çoğunluğunu oluşturmakta, bu gidişattan hiç memnun değil. İşin doğrusu ciheti askeriye de hoşnut değil. Almanya’nın sınırları her yönden kemiriliyor, ancak kanlı çatışmalar ile durum dengelenmiş gibi görünüyor. O günlerde ellili yaşlarının içinde bir Alman subayı Werner Blomberg, adında. Askeriye içinde giderek yükselmekte, adamımız aslında gerçek bir savaş kahramanı Büyük Savaş sırasında (1914-1918) en yüksek cesaret madalyasını almış. Yani rütbelerini ‘İngilizce kurslarında aldığı notlarla ‘ kazanmamış. Kan ve barut kokusu içinde takdis olmuş biri. Derken bir ara Sovyet Rusya’ya gidiyor bir de bakıyor ki ‘Kızıl Ordu’ yaman bir savaşçı,

 E nasıl olmuş?

 Efendim Stalin diktası sayesinde olmuş, öyle demokrasi, halkın talepleri falan hepsini ikinci plana atan ve varsa yoksa ordu diyen tek adam sayesinde olmuş.

Derken, Alman paşaları, buna benzer bir idare bizde de olsun derdindeymiş. Bunlar Adolf ile kanka olmuşlar, Adam, yani Adolf kelimelerin heykeltraşı, bunların hoşuna ne giderse onu söylüyor.

Tank diyenlere tank yapıyor, uçak isteyenlere dükkan sizin diyor.

 Amma ortada bir paramiliter bir başka güç daha var, üstelik bayağı da belalı, ‘bu ülkede  tek silahlı güç biziz’ falan diyor. Silahlı adamlarının eğitim resimlerini yayınlıyor, derdi, milleti ürkütmek. Nizami Ordu mensuplarını tehdit ediyor. Blomberg bu adamlardan nefret ediyor ama ne yapsın hepsi de Adolf’e köpek gibi bağlı. Sonunda Führer de bu adamların ayak bağı olduğunu kabul ederek 1934 ün bir Haziran gecesinde tüm bu paramiliter güçlerin kumanda yapısını yok ediyor.  E, artık Blomberg paşamızda bir keyif bir keyif, deme gitsin. Nasıl teşekkür etsin efendisine?

1934 senesinin Ağustos ayında bir gün bütün Alman ordusunun personeline o güne kadar geleneksel olarak ‘Alman devletine’ olan ant içme metnini değiştiriyor. Artık ciheti askeriye anayasaya veya devlete falan değil, ama

ADOLF HİTLER’E sadakat yemini ediyor.

 E ne var bunda diyorsanız…