Gazipaşa’dayım ya hâlâ sözcük derliyorum söyleşilerden… Belki daha önce yazdıklarım da var içlerinde ama olsun varsın: *“İTEE’Yİ sermeden ekmek yapmak nerde görülmüş?” derdi titiz bir ana, kızına. Yufka açarken ortalığın kirlenmemesi aşkına. Ocak önünde SENİT’İN altına serilen örtünün adıydı ‘itee’. Sözlüklerde ‘iteği’ diye geçiyor. Üstünde yufka açılan dört ayaklı tahta gereçti ‘senit’ de…+ TABLA’DA yenirdi yemekler… Altı kişilik ahşap, yuvarlak siniydi ‘tabla’ da…+ HIRA da ne yerse, ne kadar yerse yesin kilo almayan, hep zayıf hep çelimsiz kalanların niteleyici sözcüğüydü. Tıpkı ILGIDIR gibi. Aynı kişiler bu sözcükle de nitelendirilirdi. *DOKUMA gereçleri vardı evde KECEFE gibi. Dokunacak iplikleri sarmak için kullanılan ‘ çıkrık’ın adıydı.+ ILGIDIR da yumak durumundaki ipi çile yapmakta tek elle kullanılan iki kollu tahta araçtı. (Öteki anlamını yukarıda da vermiştik.) O yıllar, tarımda da, dokuma alanında da, her ev üretime katılırdı. *”KOCA bir BESELEKLERİ vardı Ali Emmilerin.” Anlatımındaki ‘beselek’ gösterişli, güçlü develer için kullanılırdı. Böyle bir deveyi gören de: “NECİ AYEEN BUU!?” ifadesiyle şaşkınlığını vurgulardı…Sanki ‘yeğen’ine seslenircesine!.. *BİZ ‘petek’ deyip geçiyoruz şimdi; ama GÖMEÇ derdi çocukluğumun kovancıları, balcıları…’Sis’e de KÖRDUMAN… Sözcükleri de değiştiriyor bizleri eskittiği gibi zaman… *VURMAK deyince ‘durmak’ gerek. Aklımıza geliveren anlamında değildi o yıllar: “Bİ FASİLLE VURDUM OCAĞA! Yersiniz az sonra.” derdi örneğin ana. Öfkeliyse şayet ZIKKIMLANIRSINIZ da diyebilirdi, ‘zakkum’ sözcüğünün olumsuz acı yanıyla. Ama AĞI idi bu bitkinin o günlerdeki adı. ZIKKIMIN KÖKÜ idi daha beteri, anımsamalı!.. *KABA konuşmalarıyla ün salmışlara: TERBİYEDEN TEZİKMİŞ derlerdi. ‘Tezikmek’ kimi zararlı hayvanları, zarar verdikleri bölgeden kovmak, uzaklaştırmak anlamındaydı.+ Felancanın ZİNESİ tamlamasındaki ‘zine’ terbiyesiz çocuk anlamındaydı, yasadışı evlilik ürünü çocuk anlamı dışında… *”YOYULDU GİTTİ güzelim fistan!” anlatımındaki ‘yoyulmak’ telef olmak, hiçbir şeye yaramaz hale gelmek anlamında kullanılırdı.+ Ahlaken kötü kişilere uyduğu için huy değiştirenler için de: “Yoyuldu gitti kuzu gibi çocuk!” dendiği gibi, huyu ve güzelliği ile ün yapmış kızların kötü evliliği için de aynı sözcük kullanılırdı: “Yoyuldu gitti gül gibi kız!” ifadesiyle… *MEHLEZ’İ bilir misiniz şimdi? Kırmızı renkli, kil gibi yapışkan ve özlü toprağın adıydı ‘mehlez’. Çiçeğinin güzelliğini: “Çiçeğime iyi geldi bu mehlez.”de ZELHE Teyze’nin anlatımı…(Zeliha’nın Gazipaşa ağzındaki biçimi…) “TUTTUR AĞACI MI anan baban hay oğul?.. Kendi kendine yetmeyi öğrensen artık!..”diyenin öğüdünü yabana atmamalı değil mi? ‘Tuttur ağacı’ hep yeşil kalmayı garantilemiş bir ağaç anlamında. Bizler ölümsüz değiliz. Hep bir başkasına güvenerek yaşamak, yaşamak değil ki…İnsan önce kendisine güvenerek yaşamayı öğrenebilmeli!.. *BU sayfayı da o günlerden kalan şu güzel deyişle noktalayalım: “YERİNE DÜŞMEYEN GÜZEL/ GEZER YERİNE YERİNE// YERİNE DÜŞEN GÜZEL/ GEZER GERİNE GERİNE” Yoruma gerek var mı? Yerinmek, başkalarına imrendiği için kendini aşağı düzeylerde görmek… Gerinmek ise, mutluluğunu el-âlem görsün diye havalı havalı dolaşmak. *GÜZEL Türkçemizin sözcükleri sadece ‘ev’de değil, ‘evren’de de gerine gerine boy göstersin nice nitelikli eserlerde… Sadece ‘Antalya Gazipaşa’sı’n da değil her yerde!..