1980’lerde okul öncesi eğitim böyle yaygın değilken, birinci sınıfa başlama telaşımızı düşündüm. 1980’lerin sonuydu; siyah önlüklerimizin üzerinde kar beyazı yakalarımız takılmış, beyaz kurdelalar örgülü saçlarımıza bağlanmış, kırmızı ya da siyah rugan ayakkabılarımız, beyaz çoraplarımız ve yeni çantalarımızla okul yolunu heyecanla yürümüştük…

 

Anne ve babamız elimizden tutmuş, ip gibi dizildiğimiz sıramızda o günlerde tartışılmayan ve yasak olmayan Andımızı gururla okumuştuk…

 

İstiklal Marşımızı da…

 

Aramızda heyecanlanan, ailesinden ayrılamayanlar olsa da güvenli ve şefkatli eğitimcilerimizin sayesinde sıralarımıza geçip ‘Okullu’ olmuştuk…

 

Tahta sıralarda, tebeşir kullandığımız 40-50 kişilik sınıflarda kardeşçe eğitim-öğretim hayatına başlamıştık…

 

‘Şimdi okullu olduk, Sınıfları doldurduk, Sevinçliyiz hepimiz, Yaşasın okulumuz’ şiirini ezberleyip, dört bir ağızdan okuyuşumuz dün gibi kulaklarımda…

 

Ya şimdi…

 

Pandemi günlerinde ne heyecanı ne coşkusu kaldı…

 

Korkulu, endişeli bekleyişler var. Veliler, öğrenciler, öğretmenler kaygılı…

 

Aylardır hasret kalınan okula kavuşmayı bekleyip kavuşamayan milyonlarca öğrenci…

 

Derinleşen uçurum…

 

Kapatılamayan açık…

 

Ne de güzel söylemiş sendika başkanımız, “Fakir bakacak, zengin okuyacak”…

 

Herkese eşit ve parasız, ulaşılabilir bir eğitim olmayınca hal böyle…

 

Korona da gelince üstüne katlandı fark…

 

Düşünün LGS veya YKS öğrencisini…

 

Ya da fark etmez okul öncesi, 1. sınıf…

 

Özel okuldaki ve devlet okulundaki aynı seviyede mi…

 

Üzgünüm çocuklar, gençler…

 

Ne çok şey yaşadınız, küçücük hayatınızda…

 

Heyecanınızı, sevincinizi bile çaldık…