Kıymetli okurlarımızla bugünden itibaren yeniden -bir mani olmadıkça- haftanın 6 günü buluşacağız. O yüzden araya da giren bayram sonrasında ‘İyi bayramlar ve merhaba’ diyerek başlayalım. Tüm okurlarımızdan, yıllardır bizden ayrılmayan abonelerimizden ve aramıza yeni katılan abonelerimizden elimizde olmadan yaşadığımız ayrılık nedeniyle özür diliyor, anlayışları için teşekkür ediyorum…


Evet, tüm yerel gazeteler gibi Nisan, Mayıs, Haziran ve Temmuz ayında Basın İlan Kurumu (BİK) kararı doğrultusunda pandemi tedbirleri kapsamında haftalık yayınlandık. Ancak gazetemizin baskısı olmadığı süreçte de internet medyası olarak yayına devam ettik. Şimdi de hem internet yayınımızla hem de basılı gazetemizle sizlerleyiz…


Şimdi hepimizi endişelendiren bayram yoğunluğunu irdeleyerek, ilk konumuza girelim. Dünyanın en çok ziyaretçi ağırlayan kentlerinden biri olan Antalya’da korona sürecinde yerel yönetimlerin de büyük bir gayretiyle herşeye rağmen başarılı bir fotoğraf çizilmişti. Ancak yeni normalleşme adı altında açılan kapılar, ekonomik olarak vatandaşa cansuyu olsun diye gevşetilen tedbirler maalesef Kurban Bayramı ile birlikte hepimizi ürküttü…


Ülkemizin tapusu olan 24 Temmuz Lozan Antlaşması’nın yıldönümünde Atatürk Anıtı’na çelenk sunmanın yasakladığı ya da valilik deyimiyle ‘ertelendiği’ kentimizde Kurban Bayramı’nda adeta korona bayram yaptı…


Hem de ne bayram…


Sağlık Bakanı’nın, Bilim Kurulu’nun, valilerin ve yetkililerin uyarıları, onca emek umarım boşa gitmez. Ama aksini düşünmek de inandırıcı olmaz…


Aylardır süren tedbirlerden bunalan vatandışımız ve Antalya’ya gelen tatilciler çoğu zaman sosyal mesafeyi unuttu. Çoğu zaman maskeyi unuttu. Çoğu zaman da maskeden sıkılıp attı…


Hal böyle olunca da ortaya korkutan görüntüler çıktı…


Sahiller, restoranlar, düğün salonları, pazarlar, kafeler eski görüntülerine döndü. Sanki pandemi diye bir şey yok…


Hepimiz Antalya’yı da memleketin her köşesini de hatta dünyanın her yerini düşünüyor, kaygılanıyoruz. Ama görünen o ki yetkililer artık tedbirleri gevşetti ve sorumluluğu vatandaşa bıraktı. Vatandaş da bunalıp herşeyi kenara itti…


Yani büyük bir tehlike bizi bekliyor gibi görünüyor. Zaten sosyal medyada da paylaşılan korona yoğunluğuna ilişkin haritalarda vakaların arttığına dair paylaşımlar dikkat çekiyor. Ancak biz resmi kanallardan gelecek açıklamalara itibar ediyoruz ve onlardan bu konuda yüreklere su serpecek açıklamalar bekliyoruz…


Yeni bir dalga ile ne sağlığın ne de ekonominin tehlikeye atılması kabul edilmeyecek bir durum ki tekrar tekrar belirtiyorum ki olmasını hiçbirimiz istemeyiz…


ANTALYA’DA PM KAVGASI


Temmuz’un son haftasında gerçekleşen CHP Kurultayı hayırlı olsun. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, tek adaylı seçimde yeniden göreve gelirken, Parti Meclisi de büyük oranda Kılıçdaroğlu listesiyle şekillendi. Sadece listeyi delen birkaç isim oldu. Seçilen tüm 

PM’yi de Genel Başkanı da kutluyorum…


Gelelim Antalya’ya…


Türkiye’nin en önemli kentlerinden, büyükşehirlerinden Antalya, CHP PM’de yok. Kimilerine göre İbradı kökenli Hakkı Süha Okay nedeniyle kimilerine göre ise son anda Yüksek Disiplin Kurulu’na (YDK) giren Garip Erdoğan nedeniyle var. 


Ancak bazı illerden birkaç tane PM üyesinin olduğu düşünüldüğünde Antalya gerçekten yok…


Peki ama suç kimde…


Onlarca aday isminin dolaştığı ilde ya örgüt, belediye başkanları, milletvekilleri adaylara sahip çıkmadı. Ya adaylar kimseden destek istemedi. Ya Antalya’nın karmaşık ve kavgalı tablosuna karşılık Genel Başkan, bu dönem yer vermedi…


Zaten bazı ilçe başkanlarının Genel Başkan’a ‘Antalya’da PM’ye kimseyi almayın. Bu zamana kadar ne fayda gördük’ dediği söylenen bir ortamda Genel Başkan’ın tavrı da pek haksız değil…


O zaman kavga niye? Kimi il örgütünü kimi milletvekillerini hedefe koydu. Ve vekil örgüt kavgasına kadar dayandı konu…


Genel Başkan da Antalya’dan net mesaj verdi; ‘Birlik olun’…


Ama görünen o ki herkes kılıcını çekti. O kılıçlar kınına girdi gibi dursa da ilk fırsatta herkes birbirinin ayağına yapışmaya hazır gibi duruyor…


Ne diyelim; bekleyip görelim…