
İbrahim Uysal
Zamanın ruhu ve aklı
Aslında felsefi temelde kullanılan bu kavram,
çok eski yıllara dayanır. Güncelliği ise, Fransız Devrimi ile başlar. İnsanlar,
toplumlar yaşanan her olayı açıklarken, "zamanın ruhu" ile
delillendirmeye pek bayılırlar. Elbette
ki zamanın bir ruhu vardır. Her dönemin ekonomik ve sosyal olayları, biri biri
ile görünür ya da görünmez bir uyum içindedir ve bunu da biz "zamanın ruhu
vardır" diyerek geçiştirir ve gerekçe yaparız. Oysa feodaliteden arınmaya, dünyevi işler ile daha da
çok ilgilenmeye başlayan insanoğlu, üretim ilişkilerini de değiştirmiş;
Dünyanın Kapitalist bir üretim tarzı ve sistemine doğru da yol almasına sebep
olmuştur. Milenyum da denilen 2000'li yıllar ile birlikte, dünya daha da çok,
daha hızlı değişmeye ve dönüşmeye başlamıştır. Oysa, zamanın ruhu kadar, zamanın aklı da vardır. Bunu
görmez isek, bazı şeyleri, zamanın ruhu ile açıklayanların gözü ile bakmaya
başlar ve açıklarız. Tarihin bütün
çağlarında, insanoğlunun kendi içinde bir mücadelesi vardır. Soylular ile halk
ve köleler arasında. Feodal Beyler ile halk /köylüler arasında. Kapitalist
sistem ile birlikte de bu mücadele, üretim araçlarını ellerinde bulunduran
kapitalistler/Burjuva ile emeklerini sömürdükleri çalışanları/proleterya
arasında. Konumu gereği, bu iki grup arasında olan, bazen birinin bazen de
diğerinin yanında olarak varlığını sürdüren grup/katman ise Küçük Burjuvazidir.
Kapitalist sistemin, üretimin her alanında
varlığını ve ağırlığını hissettirmesi ve bu uğruda kendisine pazar yaratmak
için dünya düzenleri kurması ve savaşlar çıkartması tesadüfen olan/olacak olan
şeyler değildir. Kapitalist sistemin
varlığını sürdürmesinin yolu tek başına proleter/işçi/çalışan ile anlaşması,
bir şekilde durumu idare etmesi ile açıklanamaz. Burada sınıflar arasında
katalizör görevi görecek bir katmana ihtiyaç vardır. O da Küçük
Burjuvazidir. İşin enteresan tarafı, küçük burjuvazi her zaman her derdin
dermanı olmuştur. Fransız ihtilalinde Saray-Soylu ve Feodalitenin karşısında,
halk ve köylülerin yanında ve öncüsü olmuştur. Kapitalist sistem ve moda yönetimi Demokraside ise, Kapitalistlerin
avukatı olarak, insan hakları, özgürlük adı altında Burjuvazinin yanında yer
almıştır.
İki kutuplu dünyanın yıkılmasına en çok
sevinenler de küçük burjuvalar olmuştur. Çünkü, küçük burjuva konumu gereği
seçim yapmayı, taraf olmayı sevmez. İdare etmek onun için en mükemmel durumdur.
2000'li yıllar ile birlikte bu küçük burjuvazi,
zamanın ruhuna, zamanın aklını da eklemiş ve "OTA SINIF" diye kendini
kategorize etmiş ve tanımlamış; hatta iktidar olduğu yalanına milyonları bile
ikna etmiştir. Günümüzde ise bu orta sınıf, yetiştirdiği ve dönem dönem
içerisine aldığı adamlar ve kitleler aracılığı ile ulusal ve uluslararası
emperyalist sistemin ve güçlerin gönüllü savunuculuğu görevini üstlenmiştir.
Fransız Devriminde ki Burjuvazinin rolü
değişerek, bu rolü bu gün artık Küçük Burjuvazi almıştır. Bazen demokrasi, hak
ve özgürlüklerden yana, bazen özellikle ikinci dünya Savaşı dönemlerinde
Faşistlerin koltuk değneği, milenyum çağı dediğimiz günümüzde ise, rolü
bambaşka olmuştur. Küçük burjuvazi,
sınıfsal keskin tanımlamayı sevmez. Çünkü taraflı olmak işine gelmez. Ama hak,
hukuk, özgürlük, demokrasi gibi Kapitalist sistemin işine yarayacak kavram ve
olgularında, temsilini üstlendiği sınıfın çıkarları doğrultusunda savunur ve
uğruna savaşır.
Tamam küçük burjuvazi omurgasızdır ama her
yaptığı şeyi de kötü olarak değerlendirmek ise, ona haksızlıktır. Özellikle son
yıllarda yaşanan savaşlar çok enteresandır. Nasıl tanımlarsak tanımlayalım, en azından bu günler
hüküm süren bir ekonomik ve siyasi sistemler ile en iyi ilişkisi olan bu toplum
katmanıdır. Çin'de, Japonya'da, Rusya'da, Avrupa'da Amerika'da da. Bölgemiz olan Orta Doğu'da ise, cehalet, haksızlık ve
adaletsizliğin hüküm sürmesine rağmen, yine Küçük Burjuvazinin en etkin
temsilcileri, emperyalist çevrelerin avukatlığı ve askerliğine
soyunmuştur.
Azınlıkta kalan temsilcilerinin bazılarının acı,
işkence ve mahpusluklara direnmesine rağmen, önemli bir çoğunluğu etnik, inanç
ve farklı onlarca rollerde yine ortalığa dökülmüşlerdir. İşin enteresan tarafı ise, olaylara etnik, inançsal
değil, evrensel değerler olana sınıfsal bakması gerekenlerin de zamanın ruhu
denilerek anlatılan yalanlara bu kadar kolay kanmasıdır.
Tamam zamanın ruhu olsun da, kimin ve ne için
savaşıldığı belli 19.yy kapitalist sistemin bir sonucu olan değerleri de
evrensel değer olarak satmasınlar. Bu
günler yine Ortadoğu, daha açık bir ifade ile güney sınırlarımız ateş, barut ve
kan kokuyor. Osmanlının ağaları ile Türkiye
Cumhuriyetinin ağaları arasında ne fark oldu da, yeni İngiliz ve Amerikan
tescilli ağalar bulmak için onlarca masumun kanı dökülecek? Ne yani, Kerkük, Musul ya da bölgenin bir başka
yerinde ki petrol yataklarından akacak dolarlar, silah, lüks tüketim yerine,
orta doğunun yoksul çileli halkının boğazına ekmek, aş, gıda olarak mı
girecek? Bu gün, Barzanyan Devleti
olması için verilen savaş, benim Kürt komşumu heyecanlandırabilir ama yarın bu
topraklarda, silaha verdiğimiz paralar yüzünden ikimiz de aç ve açıkta
kalacağız. Ne ve kimin savaşında, ne ve
kimin tarafı bu küçük burjuvazi? Ortalığa yaydığı kirli propagandası ile silah
tüccarları ve petrol baronları dışında neyin çıkarına bu kirli savaş?
Ulusal ve uluslararası propagandaya kanmamış
beyinler ile Savaşa da, sömürüye de hayır diyecek gür seslere ihtiyaç yok mu bu
ülkede, Sizce de?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.