Seçimleri kazanmak ve iktidarını sürdürebilmek yolunda din gibi kutsal değer başta olmak üzere her türlü konuyu siyasete alet ve malzeme yapan zihniyet son günlerde sporu siyaset malzemesi olarak kullanmaya başladı.

                    Bilindiği gibi taksim gezsi parkı olaylarında Türkiye’ nin ve özellikle İstanbul’ un 3 büyük takımının taraftarları aralarındaki ezeli rekabete rağmen el ele ve omuz omuza taksim direnişine destek verdiler.

                   Bu durum siyasal iktidarı önemli ölçüde etkiledi.

                   Başlangıçta Cumhurbaşkanı, Başbakan Yardımcısı ve Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından haklı görülen ve hatta özür dilenilen gezi direnişçileri daha sonra tek belirleyici Başbakan tarafından terörist ve çapulcu ilan edildi.

                   Olaylar sırasında yurt dışında olan Sayın Başbakan ülkeye döner dönmez gezi olaylarına fiilen katılan, destek veren, basında ve televizyonda gezi direnişini öven veya olaylar sırasında yaralananları hastaneye götüren, tedavi eden polis saldırısı karşısında onları otellerine alarak koruyan, ‘camide içki içildi, ayakkabı ile camiye girildi’ iddialarını yalanlayan velhasıl kendisine ve iktidarına muhalif her kesimi işaret ederek, polise ve yargıya adeta talimat niteliğinde açıklamalar ile onları içeri attıran bir faaliyetin içine girildi.

                   En trajikomik olanı ise, tencere ve tavalar ile ses çıkararak iktidarı protesto edip, gezi olaylarına destek veren sıradan vatandaşları komşularına şikayet ettirerek para cezasına hükmettiren zihniyetin hızını alamayarak sporun içine dalması olayıdır.

                   Kendi hatalarından kaynaklanan şike ve doping iddiaları ile şöhreti yurt dışına taşan sporumuzun bu hazin durumu karşısında 2020 Olimpiyatlarını İstanbul’ a getiremeyen siyasal iktidar bunun da sorumlusunu muhalefet olarak gösterdi.

                   Ancak en anlamlı cezalandırma yöntemi, futbol takımlarımızın taraftarlarını ülkenin her kesiminde yaptığı gibi bölüp, karşı karşıya getirdikten sonra ortaya çıkan karmaşada takımların çok büyük mağduriyetlerine yol açılmasıdır.

                   Her maçın 34.dakikasında her yer Taksim, her yer direniş’ sloganları eşliğinde siyasal iktidar aleyhine tezahürat yapan 3 büyüklerin başına gelen felaketler tesadüf olamaz.

                   Fenerbahçe şike iddiaları ile milyonlarca euro zarara uğratılacak biçimde Avrupa Kupalarından men edilmiştir.

                   Beşiktaş Galatasaray ile karşılaştığı derbi maçında kimin yaptığı belli olmayan anlamsız bir taraftar davranışı ile (iktidar yanlısı 1453 taraftar grubu)  4 maçta 4 galibiyet üzerine bir daha düzelmesi zor duruma düşülmüştür.

                   Galatasaray’ ın teknik direktörü bizzat Başbakan tarafından teşvik edilerek milli takım görevine çağrılışı, takımın ligde ve Avrupa Kupalarında başarılı bir teknik direktörden mahrum kalmasına yol açmıştır.

                   Sonuçta her 3 takımımızın taraftarı gezi protestolarına katılmalarının ve destek vermelerinin bedelini en ağır bir biçimde çok sevdikleri ve taraftarı oldukları takımın mahvedilmesi cezası ile dolaylı çektikleri gibi bir kısmı da doğrudan gözaltı ve tutuklama tedbirlerine muhatap kalarak cezalandırılmışlardır.

                   Gezi olaylarında otelini göstericilere açan Ali Koç ve Koç Grubunun kazandığı ihalelerinin iptali, şirketlerin çok büyük bir vergi denetimine tabi tutulması tesadüf olamaz.

                   Türkiye artık bu gerçeği görmelidir.

                   Ülkemizi muhalefete veya kendisinden başka bir düşünceye tahammül edemeyen bir düşünce yönetiyor.

                   Herkes önümüzdeki seçimleri bu gözle değerlendirmelidir.