
İbrahim Akkaya
Öyle bir soygun ki !
Sonunda Antalyalı üretici’ yeter artık” dedi..
İsyanın nedeni Antalya’da üreticiden 50 kuruşa alınan domatesin, İstanbul’da 5 liraya satılmasıydı..
Bu soygun uzun yıllardır, yani Antalya’da kamuoyunun ‘sera’ olarak bildiği örtüaltı sebze ve meye üretiminin iç ve dış pazarlara gönderilmesiyle başladı..
Yıllardır süren soyguna yönelik tepkiler varsa da pek fazla yankı yapmıyordu..
Ne zaman uçağını düşürdüğümüz Rusya, ihracat kapılarını kapattı , Antalya’dan feryatlar da yükseldi..
Rusya pazarının kapanmasıyla birlikte iflaslar başladı..
Pek çok ihracatçı, kepenk kapatırken, üreticiler de alın terlerinin karşılığını alamamanın sıkıntısı ile isyan bayrağını çekti..
Antalya Toptancı Hali’nde yaşanan eylem, birikimin sonucu..
Eylemle birlikte başta İstanbul olmak üzere büyük kentlere sebze ve meyve gitmiyor günlerdir..
Bazı üreticiler ile tüccar eylemi etkisizleştirip, sebze ve meyve sevkiyatı yapsa da İstanbul başta olmak üzere diğer büyük kentler e Anadolu’da sıkıntı başladı bile..
Pekala Hal direnişinin ardında hangi nedenler var ?
İsyanın fitilini Dolar’daki artış ateşledi..
Zaten kıt kanat geçinen üretici, dolardaki artışla birlikte zirai ilaç ve gübrenin de artmasıyla zor durumda kaldı, sesini duyurmak için de Hal’e sebze ve meyve girişini engelleyerek, sıkıntısını hükümete duyurmayla çalıştı..
Çalıştı da eylemin ardından 3 gün geçti, Ankara’dan bir açıklama bile çıkmadı.
Antalyalı üretici asıl parayı İstanbul’daki aracıların yediğini iddia ediyor..
Dilerseniz Antalyalı üretici Emrah Meydan’ın feryadına kulak verelim:
“ Antalya Hali’ndeki komisyoncular, çiftçinin cebinde para yokken fide, işi ücretleri gibi konularda faizsiz para desteği vererek bizi idare etmeye çalışıyorlar. Paketleme yapılıyor ve paketleme fiyatı da üstüne biniyor. Sebze ve meyve İstanbul’a gittiği zaman orada ekstra bir ücret konuyor. Markette bir ekstra ücret daha geliyor. Antalya’dan 50 kuruşa gönderdiğimiz domates bile 2 liraya satılıyor. Asıl parayı yiyen İstanbul’daki aracılar . Kar yağdı bir bahanedir, ürün gitmedi diye iki gün ürün kesilir ve fiyatı yükselir”
Antalyalı üretici Mehmet Avcıoğlu’nun anlattıkları da dikkat çekici :
“Çocukluğumdan beri tarımla uğraşırım, gübre, tohum gibi girdi fiyatları çok yükseldiği için çiftçi emeğinin karşılığını alamıyor. Bir salamda alın terini gübre ve tohum parası için döküyor. İlacımızı, gübremizi banka borcuyla alabiliyoruz. Üretici kredisini ödeyemiyor. Rusya’ya ihracat kapalı herkes kan ağlıyor. Geçen sene fiyatlar iyiydi bu sene tamamen oturdu. Antalya’da 10 kuruş olan kıvırcık marul İstanbul’da 2 liraya satılıyor. Çiftçi gerçekten rezil durumda, fiyatlar yerinde saydığı için emeğini karşılayamıyor”
Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı Vahap Tuncer, üretim maliyetleri artarken sebze fiyatlarının değişmediğini, buna bağlı olarak üreticilerin yoksullaştığını vurguluyor.
Tuncer’in şu sözleri sıkıntının hangi boyutlara ulaştığını anlatması açısından önemli :
“Yoksulluk öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, şu anda üretici 2016 yılının ürününü satıp para kazanabilirse, 2015 yılında kullandığı ilaç, gübre, tohumun parasını ödeyebilecektir. 2016 ya da bu atmosferde girildikten sonra ve Rusya’ya yönelik ihracat yasağının kalkmaması nedeniyle arzın fazlalığı fiyatların düşmesine nede olmaktadır.Artık üretici katlanamaz duruma gelmiş ve örgütsüz bir şekilde protesto ile sesini duyurmaya başladı. Antalya Hali’nden önce de Gazipaşa’da üretici ürün göndermeyerek protesto yapmıştı. Yani üretici sesini duyurmak istiyor”
Görüldüğü gibi zararına bir üretim söz konusu..
Sıkıntıyı çeken kesimler belli..
Üretici ve tüketici..
Pazarda ve markette fiyatlar yüksek, üretici ile yok pahasına verdiği ürünün fiyatından şikayetçi.
Birileri üreticiyi de tüketiciyi de fena halde sömürüyor..
El atması, bu soyguna ‘dur’ demesi gereken ise hükümet.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.