Neden farklı düşünüyor ve davranıyoruz?

Nazım Hikmet durup dururken taaa 1947'de neden bu şiiri yazdı ki?


"Akrep gibisin kardeşim,/ korkak bir karanlık içindesin akrep gibi./ Serçe gibisin kardeşim,/ serçenin telaşı içindesin./ Midye gibisin kardeşim,/ midye gibi kapalı, rahat./ Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim./ Bir değil,/ beş değil,/ yüz milyonlarlasın maalesef...!”


Oysa o yıllarda kurtuluş savaşımıza en çok destek veren dost ülkemiz Pakistan 14 Ağustos 1947'de bir gün sonra da 15 Ağustos’ta Hindistan, İngilizlere (Büyük Britanya'ya karşı bağımsızlığını ilan etmiştiler.


Bu olmadığına göre acaba şu sebepten olabilir mi?


Türkiye, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'na (IMF) 11 Mart 1947'de katılıyor ve ne hikmetse de, TRUMAN DOKTRİNİ çerçevesinde Harry Truman, ABD Kongresi'nden, Türkiye ve Yunanistan'a Sovyetler Birliği baskısından kurtarılmaları için toplam 400 milyon dolarlık bir yardımda bulunulması için emir veriyor.


Eee "Bedava peynir, fare kapanında bulunur", bu yardımlar karşılığında da "Küçücük bir ricada bulunuyorlar." Her iki ülkenin sivil ve askeri personeline ABD'de eğitim verilmesi rica ediyor.


Yoksa yoksa Nazım Baba, bu yüzden mi söylüyor bu dizleri:

"Koyun gibisin kardeşim,/ gocuklu celep kaldırınca sopasını/ sürüye katılı verirsin hemen/ ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye./ Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,/ hani şu derya içre olup/ deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf…" belki de bu da olmayabilir.


Her halde 2000'lerde bir Türk "dahi" çıkacak ve Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı olacak, 26 Ekim 1947'de, Irak'da sona eren İngiliz askeri işgali yerine, Amerikan işgaline çanak tutacak. Ve kendi ülkesinin de başına çorap örecek.


O kadar da uzak görüşlü olsa bile, tüm emperyalist ülkelere ve çarklara karşı ulusal kurtuluş savaşı veren bir ülkenin en yetkilisi, ülkesini savaşın payandası yapacağını düşünmemiştir sanırım.


Genellikle Ağustos ayı benim için şirin bir aydır. Tatil ayı olmasından öte, bürokraside bir hizmet birleştirilmesi vardır. Ben memuriyete aralık ayında başladım ama askerlik intibakım da yapıldığından, ben hep "1 Ağustos” da terfi ederdim, o yüzden de bana pek şirin gelirdi.


Ta ki bu yıl 28 Temmuzda Antalya Manavgat'ta başlayan orman yangınları 1 Ağustos'tan başlayarak ülke geneline yayılınca, hevesim kırıldı, Ağustosa karşı.


Ülkenin en gözde sahillerinde ki ormanlar cayır cayır yanarken, kimse kusura bakmasın ama ataların o ünlü sözü gibi, "Ev yanarken, yosma saçını tararmış" örneği, herkes bir şey tartıştı.


Ülkenin ormanlarının sahibi bulunamadı. Ormanları devletin mi, yoksa yerel yönetim, belediyelerin mi? Belli, değil.


Hoş, 15 Eylül 1998'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan R.T.Erdoğan, "Yanan alanlar, Orman Bakanlığı'nın sorumluluğu altında" derken, yangın günlerinden 4 Ağustos 2021'de birden, Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel başkanı olarak, birden, "Ormanların sorumluluğu Büyükşehir Belediyelerindedir" deyiverdi.


Yangın başlangıcında düğünde olan, kendisinin THK'ya atanan kayyum olduğunu söyleyen başkan THK’nın elinde uçacak uçak olmadığını, söylerken, Cumhurbaşkanını da yanlış bilgilendirmişler olsa gerek, o da benzer şeyler söyledi.


Ormanlar ile yetkinin kimde olduğunu gelecek günler gösterecek ama THK'nın uçaklarının sadece bakımsız olduğu, bakılmadığı ortaya çıktı. Yardım için ülkelerden gelen uçakların devlete, askeriyeye ait olduğu, Türkiye'nin uçaklarının parça başı yangın söndürmeye ihaleli uçaklar ile yangınlar "söndürülmeye" çalışıldı.


Bütün bunlar olurken, bırakın Nazım Üstadı kim olsa siz bunu demez ki:

"Ve bu dünyada, bu zulüm/ senin sayende./ Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer/ ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak/ kabahat senin/ — demeğe de dilim varmıyor- /kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!"


Her şey ortada iken, bu ülke de, yanan ormanlar da; özellikle bu süreçte ama öyle sebeple, ama böyle sebeple gelen, zaman ile de dünyada uygulamaları görülen göçmen- mülteci-sığınmacıların yaratacağı sorunlara farklı bakabiliyor isek, bu özgür düşünen, demokrat olduğumuzdan dolayı değil;


En masum yaklaşımla bilgi kirliliğinden, yanlış, taraflı bilgilerden, en kötüsü de, zaman ile dizlerini döveceği gerekçeler ortaya çıkınca dizlerini döveceklerin çok olduğundandır,


Benim üzüntüm, kaygım!..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Uysal Arşivi

Ninemden guguk kuşu öyküsü

09 Ağustos 2025 Cumartesi 10:04

SÖZÜN DE BİTTİĞİ YER OLUR MU?

02 Ağustos 2025 Cumartesi 11:24

PLANLAMA- PLAN LAMA- PLAN- LA- MA

01 Ağustos 2025 Cuma 11:51

GÜRKUT ACAR'I TANIMAK

14 Temmuz 2025 Pazartesi 21:04

SORUN, SORUN OLUR MU YARATILIR MI?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:48

HER ÖLÜM ÖLÜM MÜDÜR?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:11

DOLANI DOLANI GELİYOR DA UYUYORUZ

01 Temmuz 2025 Salı 17:59