
İbrahim Uysal
"Mahkeme Kadıya Mülk değildir"
Milenyum(bin yıl) çağının başlangıcında,
Masalımsı bir serüvendi benimkisi.
2000'liyıllarınbaşı. 9. Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel ikinci dönem için uğraştı ise de, TBMM'den Anayasa
değişikliğini gerçekleştiremediği için, 5 Mayıs 2000 Cuma günü TBMM, 3'üncü ve
son tur oylama ile sayın Ahmet Necdet SEZER 10'uncu Cumhurbaşkanı seçilmişti.
--16 Mayıs 2000 salı günü de,
9.Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel, Çankaya Köşkünün 1 Nolu (protokol)
giriş kapısında karşıladığı 10.Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer'e görevi,
sade bir tören ile devir ve teslim etmişti.
--Gerçekten Ülkede bir milenyun/yeni bin
yıl sevinci yaşanıyordu. Halkın yaşadığı bu yeni bin yıla giriş sevinci,
DSP+ANAP+MHP'nin oluşturduğu 57'inci Koalisyon Hükümettinde yaşanan sorunlar
yüzünden kesilse de, Cumhurbaşkanının seçilmesi halkta bir umut yaratmıştı.
--Kocaman yedi yılı anımsamak ya da
anlatmak değil derdim.
--Bu facebook Cumhuriyetini bazen çok
seviyorum. Sana geçmişin ile ilgili her şeyi anımsatıyor. Bugün de 29 Ocak 2015
günüde paylaştığım bir şeyi anımsattı.
--İçim "cııızzz!.." etti. Hani
içi "cızzz" edenler bilir bu duyguyu. Bir haber portalı
"Ankara'da bir dönemin sonu" başlıklı manşetini bu fotoğraflar ile de
destekleyince, gerçekten için "cızz" etti.
--Bizim bakmaya, dokumaya bile
kıyamadığımız, sarı yaldızlı "Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkalığını",
geçmişte kurulan 16 Türk Devletini de temsil eden 16 ucu olan kocaman sarı
yaldızlı yıldızları sökülmüş; anası-babası ölmüş de evin damının kıyısına
çökmüş çocuklar gibi duvar dibine konulmuş görünce içim cızzz etti ve göz
yaşlarım .....
--Hali vakti yerinde bir köy çocuğu idim.
Anam-Babam bizi okusun diye yollamışlardı ilk gurbete. O yüzden, sorunun ne
olduğunu bilerek ama yaşamadan öğrenmiştim. Belki de yaşamımda en mutlu olduğum
şey bu idi.
--Hiç aç kalmamışken, açları, yokluk ve
yoksulluk çekmemişken yokluk ve yoksulları anlam o günlerden gelir. Bize,
gösteriş için değil, herkes gibi olmak ve yaşamak öğretilmişti.
--Çankaya Köşkünde, Cumhurbaşkanlığında
çalışmam istendiğinde elbette çok şaşırmıştım. Üç günlük yedek subaylığını üç
ayrı yerde (en sonu da Ağrı, Uğur Mumcu'da Ağrı Patnos imiş) sürgün yapmış;
hasbelkader başladığım memuriyet yaşamında dosyasında "sağ görüşlü
öğrencileri darp sucu" ile damgalı bir gomünist olarak hep çirkin ördek
yavrusu için rüya gibi bir teklifti bu.
--Acaba soruları ile ama tereddütsüz başladım
tabi.
--Yaşamımda abartı olmadığı için, her sabah
penceremin önünden yürüyerek geçen sayın Cumhurbaşkanı Sezer, sade yaşamı,
devletine sevgisi ve bağlılığı ile benim hep imrendiğim, gönülden saygı
duyduğum bir kişi olmuştu.
--Hani sizler bazen paylaşırsınız ya,
"Sezer dönemi, .... kadar para, yıl sonu iade edildi" diye. İşte, o
iadeye katkı sağlayanlardan olmak, benim için de diğer arkadaşlarım içinde
büyük bir onur.
--Neden mi?
--Çok basit, resmi bir kurumdan gelen bir
talep olsa da, özel bir kişi ya da kurumu (ya da tam tersi) telefon ile aramış
isem, bu görüşmeyi resmi sayamazdım. Bu benim özel diyaloğum bir sonucu idi. Ve
parasını ay sonu gelen faturalarda ayırır öderdim/dik.
--Bir tarafı özel bir iş ise, kendi
arabalarımız ile giderdik.
--Üç gün sonra, birisi bir kulp arar ise,
amam sayın Cumhurbaşkanımıza ve Cumhurbaşkanlığı dönemimize bir laf, söz
gelmesin diye. Hala evimin deposunda kocaman bir karton kutuda, klasörler
dolusu fotokopi bana bakar durur.
--Yani her şeyimizi özenli ve duyarlı
yapar, yaşardık, sayın Cumhurbaşkanımız gibi.
--Ben siyaset yapmak için 4 Mayıs 2007'de
ayrıldım Cumhurbaşkanlığından ve Çankaya Köşkünden. Her önünden geçerken sadece
gizli bir haz alır ve mutluluk duyardım. Güzel bir anı idi yaşamımda.
--Öylesine kutsallaştırmıştık ki
beynimizde, o yıldızlara kirletiriz diye dokunmazdık bile. Bakamaz, kıyamazdık.
16 Türk Devleti görürdük biz o yıldızı ve başımızın üstünde,bir yerlerde
tutardık.
--Anadolunun en ıssız köyünde yaşayan
birinin emeği, hakkı, malı görürdük biz o yıldızı, dokunamaz, kıyamazdık.
--Ve Milenyum çağı diye başladığım o güzel
günler hızla geçmiş ve 2015'lere gelmiştik.
--Halkımız, yeni bir sisteme geçişi
"halk oylaması" ile kabul etmiş ve Cumhurbaşkanlığı, Başkanlık
Sistemi ile değiştirilmiş, yok olmuş ve Beştepe'ye Külliyeye taşınmıştı.
--Cumhurbaşkanlığının o yaldızlı yıldızları
da, öksüz, kimsesiz ve yapa yalnız oracığa yığılıvermişti.
--Oysa, o yıldızların yığıldığı duvarın az
ötesinde Yüce Atamın Bağ evi, Çalışma odası, Camlı Köşk, Müze Köşk sade binalar
olarak, sessiz ve kimsesiz duruyorlardı, boynu bükük olarak.
--Ben iktidarları sorgularım ama suçlamam.
Asıl iktidarı "muktedir" yapanları, halkı suçlarım.
--"Utanmak" sözcüğünün, bizim
yaşamımızda ki yeri nedir hep sorar dururum. Gerçekten Namık Kemal haklı mı ne
"ne Utanmaz, K..." dediği için şiirinde.
--Ve her Çankaya Caddesinden geçişimde o
yıldızları görürüm bir korku filminin kareleri gibi. Bana
"imdaaaatttt!.." diyen.
"KİMSE YOK MU?" diyen.
sahiden kimse var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.