
İbrahim Uysal
Eyy yurttaşlar, sizin derdiniz ne?
Önce Milenyum, yeni bir bin yıl dedik
sevinerek 2000'e girdik.
Ne olduğunu anlamadan, 28 Mayıs 1999'da
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Başkanlığında, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
ve ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın Başbakan Yardımcısı oldukları 57. Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ANASOL-M ile güzel güzel yol alırken, birden Bahçeli
Devlet titredi ve kendine dönerek, birden "seçim, seçim" deyiverdi.
O yasaklı, bu barajlı derken bir de
baktık ki, 3 Kasım 2002 günü "Türkiye Genel Seçimleri"ni yapı
vermişiz.
Ülke genelinde %10'luk "barajlı
d'Hondt sistemi"li seçim yapıldığından, yalnızca Adalet ve Kalkınma
Partisi (AKP) ve CHP, bu barajı aşarak meclise milletvekili sokabildiler.
Uzun lafın kısası, 10. Cumhurbaşkanı
Ahmet Necdet Sezer istemeye istemeye de olsa, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip
Erdoğan "siyasi yasaklı" olduğundan, 16 Kasım 2002 tarihinde hükûmeti
kurma görevini Abdullah Gül'e verir. 18 Kasım 2002'de kurulan 58. Hükûmet 28,
Kasım 2002'de de 170 ret oyuna karşı 346 oy ile güvenoyu alır ve Ak Partili
Erdoğanlı bir devire gireriz.
Bir zamanların "Sarışın Güzel
Kadını" DYP Gn Bşk Tansu Çiller bile, 2020'lerde Orman Bakanlığının Yangın
Söndürme Şartnamesi "5 bin litre barajını" üç teneke su eksiği ile 4
bin 900 litrede şartnameye takıldığı gibi, yüzde onluk baraja takılarak
9.56'da;
MHP-Devlet Bahçeli'nin 8.35'de,
neredeyse "her şey bedava" sloganlarıyla Genç Parti'nin dinamik
görünümlü genel başkanı Cem Uzan'ın da 7.26'ya takılmalarıyla iktidar yolları
asfalt-şose oldu.
CHP ve Deniz Baykal'ın da sürecin
zorunluluğundan, kabulleriyle tek başına iktidar olan AKP-Ak Parti ve
R.T.Erdoğan, neredeyse 20 yıldır tek başına iktidarını sürdürüyor ama ne yazık
ki, Süleyman Demirel'e yazıldığı gibi yazılan, yakılan bir türkü yok. Yasak mı,
ne?
Bir zamanların efsane lideri Süleyman
Demirel'e, Fikret Kızılok yaktığı, yaktığı şarkı da ne mi? Buyurun dinleyin:
"Küçücük bir çocuktum/ Sebebini
bilmeden/ Sokağa çıkamadık/ İhtilal oldu sandık/ Sonra biraz büyüdük/ Alfabeyi
bitirdik/ Azı dişim çıkmıştı/ Sünnet bile olmuştu/ Kennedy öldürülmüş/ Migros
açılmamıştı/ Beatles ortada yokken/ Ekonomi bomboktu/ Zeki Müren ortada/ Bülent
Ersoy erkekti/ Vietnam savaşını/ Kendisiyle başlattı
Süleyman hep başbakan hep
Başbakan hep Süleyman".
Böyle bir şeyi "sakın aklından bile
geçirme" günlerine geldik.
Televizyonlardan bir şeyi daha öğrendik.
Meğer, ülkede her şeyi bilen bir meslek ve adam gurubu varmış, anlar her şeyi
bilir ve ülkeyi yönetenlere akıl verirlermiş.
Hocalar mı? Onlar, kitap ve internette
makalelerin arasında doğruyu arıyorlar diyecek olursa, birileri de "başlarını
kaldırsalar her şeyi görecekler mi?" diyor nedir!..
Geç kardeşim ya, adamlar oturmuşlar
siyasi, akademik koltuklara, "şu fani dünyada" üç kuruşluk
huzurlarını mı bozsunlar!..
Bir de, nerden çıktıysa COVID-19 diye
bir virüs çıkıp dünyayı sarsmaz mı? Eee ne de olsa turistik ülkede yaşıyoruz
ya, bize de gelmese olur mu. Elbette bize de geldi. Alfa, beta varyantından
tutun da, Güney Afrika Mutantına, aşıların fazına kadar her şeyi öğrendik de,
bir birbirimize saygılı ve ölçülü olmayı, maske takıp fiziki mesafeli olmayı
öğrenemedik, beceremedik.
Sezonu "128 milyar dolar
nerede?" ile açmıştık, bir de baktık ki, ha bire ülkenin dört bir yanından
"gaz" fışkırıyor, "gazlıyor, gazlıyoruz ama, sanıyorum motor
piston, gömlek yakmış, bir yere gitmiyoruz.
Sonra bir de baktık ki, ne hayırsever
millet olmuşuz. ipini koparan, evini barkını, karısını kızını ülkesinde bırakan
hayalleriyle soluğu ülkede alıyor. Hele cebine üç beş dolar euro da koydun mu,
bir iktidar işbirlikçisi buldun mu, kim dur diyebilir sana.
Yıllar önce ülkücü-milliyetçi bir
dostuma, ya hani bizim aramız Ermenistan ile bozuktu. Düşmandık. İstanbul'da
bir kaç yüz binlik Ermeni genci varmış ve iş bulup çalışıyorlarmış. Üstelik
hükümet yetkililerinin de "dolaylı" bilgisi varmış, bir iş adamı tanıdığım
söyledi dedim. Sustu.
Şimdi de aynı olay, Iraklılar ile
başladı, Suriyeliler ile sürdü ve Afganlılar ile zirve yaptı. Bu ülkenin
gençlerinden parası olmayanlar askerlik görevlerini kışlalarında yapıp, tüm
aile doğrudan ya da yiyip-içtikleri ile dolaylı vergiler öderken, sözde
"insanlık" adına, bu halkın her şeye gözlerini yumması enteresan
değil mi?
Bu ülkede ne zaman yangın çıkmadı da,
yangın uçakları yok.
Ey halkım, geçmediğin yollara, uçmadığın
hava alanlarına, birilerinin zenginliğine nasıl katkı sağladığını Sedat Peker
bile anlatamadı ise, sana ne diyeyim ki.
Televizyonlardan izlediğiniz yanan o
ormanlar yüz, iki yüz, beş yüz yıllık biliyor musunuz? Hayvanlar, doğal denge
bir başka.
Yakında anlarsınız, Orta Asya'dan,
Kafkaslardan, Horasandan buralara geldiğinizi.
Yangın kuraklık, yokluk ve yoksulluk
demektir. Buğdaylarınıza yeni yıl yağmur yok. Sularınız akmayacak, derler önce
HES'lere kurban edildi, şimdi de yangınlara.
"Yangın söndürme" ne işe
yaradı, helikopter, uçaklar ile atılan sular buhar olup uçtu, her yer yandı kül
oldu.
Yangın sönecek, ama alevler denize
ulaşınca. Yanacak bir şey kalmayınca. Siz de hiç duymadınız mı bu atasözünü.
ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ, O DA VAKTİNDE
GELMİZ.
Atatürk'ün kurduğu Türk Hava Kurumu,
Türkiye Cumhuriyeti sizleri çok özleyeceğiz.
Eyy halkım, sizleri huzur mu tepmişti de, bunları hep birlikte yaşattınız bize de. Allah akıl, fikir versin. Olursa, kalırsa, yaşarsa çocuklarınız, torunlarınız siz hiç affetmeyecek. Bilesiniz!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.