BU KEZ HEP BİRLİKTE OTURUP DÜŞÜNSEK Mİ?

    Osmanlı İmparatorluğu da, bu sebepten yıkılıp yok olmaya başlamıştır.  Parçalamaya ve yok etmeye karar verenler açısından sorun, kim nereyi alacak, neresi kimin elinde kalacak idi.

   Peki bu topraklar üstünde yaşayanlar mı? Onların çoğunun derdinin ne olduğunu bilemiyorum ama derdi olanların boyunlarında; Parçalanmaya, yok edilmeye karar verilmiş İmparatorluğun Padişahının ve Şeyh-ül İslam'ının verdiği İdam Fermanları, alınlarına vurulmaya çalışılan "hain" damgaları vardı.

   İnanmışlık ve adanmışlık bambaşka bir şeydir.

   Birçok iş yapma yöntemi vardır.

   İşin sahibi gibi yapacaksan, dört elle sarılacaksın.

   Yok öyle "mış gibi yapacaksan" da, yapıyormuş gibi asılacaksın ama yapmadığını ya da yapmayacağını da çaktırmayacaksın.

   Hele bir de işin yapılmasını istemiyor isen, o zaman da rengini ne zaman ve nerede belli edeceğini bileceksin. Çünkü zamansız renk verirsen, o zaman da bir çuval inciri berbat edersin.

  Atatürk ve dönemin yurtseverleri her türlü tahrik, suçlama ve ihanete karşı Ülkelerini, topraklarını (Misak-ı Milli Sınırlı) kurtarmaya karar vermişler ve bunun içinde her türlü çaba ve girişimi, ölümü de göze alarak sarf etmişler  ve savaşmışlardır.

   Günümüze gelene kadar bir çok aydın, yurtsever insan da, her gün foyaları gün gün ortaya dökülen, hain, ülkenin imkanlarını yabancılara peşkeş çekmeye kalkanların adamlarınca suçlanmışlar, eza-cefa çekmişler, işkence görmüşler ve idam sehpalarında boyunlarında yağlı urgan varken, sandalyelerini kendileri itmişlerdir

   O acıları çeken neslin son kalanlarını da birer birer her gün  sonsuzluğa uğurluyor ve gittikçe yalnızlaşıyoruz.

   Bu ülke gerçekten çok şanssız bir Ülke.

   Elbette ki her ülkenin bir  hain ve ihanet kotası vardır elbet. Ancak, İsmet İnönü'nün dediği gibi,  “Hiçbir ülke yoktur ki, kendi içinden bizimki kadar hain yetiştirebilsin”. 

    Oysa ne güzel başlamıştı rüya gibi bir Çağdaş Cumhuriyet, Toplumsallaşma ve Uluslaşma projesi. Birlik ve bütünlük projesi.

    Maalesef, bu birilerinin işine gelmedi. Birileri rahatsız oldu, dini inancı, etnik yapıyı, ideolojiyi kullanarak her şeyi paramparça, yerle bir ettiler.

   Bugün yurtdışında  bile her gün bir öncekinden daha az kişi bu ülkenin yurttaşı, T.C Vatandaşı Türk olduğunu söylüyor.  Bunun ile daha az kişi gurur duyuyor.

  Artık, bu toprakları yurt yapmak isteyenlerin İslamiyeti ile bugün yaşanan ya da yaşatılmaya çalışılan "İslamiyeti" aynı değil.  Her geçen gün bir şeyler değişiyor, bozuluyor ve çürüyor.

  Siyaset, artık  halkın, ülkenin çıkarları olmaktan uzaklaşmış, kişisel çıkarlar için ülkenin varlıklarını sömürmenin ve bu sömürüyü sürdürmenin yolu, yönetemi olmuş. Ne acı.

   KIZILAY, denilince bu ülkenin yurttaşlarının yüreğini dağlar, burkar, elinde avucunda ne var ise "kızılayın kesesine" dökür. Çocuklar, şeker paralarını elleri titreye titreye sarı zarfa koyar.

   HARCAYANLARIN yüreği var mı? Siz karar verin.

   İktidar partileri, iktidarlarını sürdürmek için taraftarlarına kendi ellerinde ki olanaklarını sunarken, buna öykünen  bazı muhalefet partileri de benzer yollara düşmek üzerelerdir.

  Dünya, sanılan aksine dünden daha güvensiz ve  geniş halk kitleleri için de daha sağlıksız, olumsuz ve kötüdür.

   Bir avuç aydın insan çıkarsız-beklentisiz çığrınıyor, kendini parçalıyor ama kimin umurunda ki!..

   Herkes, "bal tutup, parmağını yalama" derdine düşmüş.

   Yok artık o eskisi gibi, "kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz" fikri, düşüncesi. Gerçek bu olmuş.

  "Gemisini kurtaran kaptan" olmaya, "atı alan" da "Üsküdarı geçmeyi" kafaya koymuş.  "Gözünü açmak" gibi, düşünce, davranış biçimleri artık  yaşam biçimi olmuş çıkmış!..

   Eğer neler oluyor diye oturup düşünmezsek,  daha da doğrusu; doğru zamanda, doğru kişiler ve şekilde oturup düşünmezsek,

   Yurt dışında malikanesi, evi, arsası,

   Yabancı pasaportu, şirketi, ilişkileri, dostları

   Ya da kaçacak-gidecek bir yeri OLMAYANLARA,

   pek da aydınlık bir gelecek beklediğini ben miyop olabilirim, görmeyebilirim ama, gören birileri var ise söylesin.

   Artı, şıracının şahidi bozacı;

   Hık deyicinin, ıhhh deyicisi;

  Kralın dalkavuklarına eyvallah da, Dalkavukların dalkavukları olmayalım isterseniz.

  Bu gidiş pek hayra alamet değil. Yabancı eli kalem tutan, düşünceli, vicdanlı aydınlar, dünyanın yepyeni bir döneme girdiğini söylüyor.

  Batı ve medeni ülkeler ortaçağ karanlığından(Rönesans-Reform) bedeller ödeyerek çıktılar. Onların iyi ve güzel gün umutları olabilir, bizim gibi "bedavacı" ülkelerin ve "İt'in, İt'e kırıdılması"nın  kolay olduğu ülkeler için durum hiç de parlak görünmüyor.

   Her ne kadar deprem ile çoğu yerde oturacak yer kalmasa da yine de, oturup kıçımızı sağlam bir kayaya koyup, ellerimizi de iki kere yıkayıp, başımızı da iki elimizin arasına alıp düşünmenin zamanı gelemedi mi sizce.

   Bu gün bile geçken, yarın iyice geç olmadan.

   Hani Nazım'ın dediği gibi, "Paris, yanıp yıkılmadan!.."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Uysal Arşivi

Ninemden guguk kuşu öyküsü

09 Ağustos 2025 Cumartesi 10:04

SÖZÜN DE BİTTİĞİ YER OLUR MU?

02 Ağustos 2025 Cumartesi 11:24

PLANLAMA- PLAN LAMA- PLAN- LA- MA

01 Ağustos 2025 Cuma 11:51

GÜRKUT ACAR'I TANIMAK

14 Temmuz 2025 Pazartesi 21:04

SORUN, SORUN OLUR MU YARATILIR MI?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:48

HER ÖLÜM ÖLÜM MÜDÜR?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:11

DOLANI DOLANI GELİYOR DA UYUYORUZ

01 Temmuz 2025 Salı 17:59