
İbrahim Akkaya
Başımızı kuma sokmayalım !
Antalya denince akla turizm gelir öncelikle..
Turizmle 30 yıl önce çalışan Antalya, tahminlerin çok üstünde bir atılım yaparak Türkiye’ye gelen her 3 turistten birisini ağırlama başarısını gösterdi, 30 yılda tam 2 bin kat büyüme göstererek, rekorları paramparça etti.
Antalya bugün bini akın 5 yıldızlı oteli dev bir sektör durumunda.
Yeni yatırılar için sırada bekleyen çok sayıda yerli ve yabancı yatırımcı olduğu da biliniyor.
1980’li yıllarda 5 bin turist ağırlayan Antalya, geçen yıl 15 milyon turiste ev sahipliği yaparak ‘Turizmin başkenti’ unvanını pekiştirdi.
Antalya’nın 2023 hedefi ise 20 milyon turisti ağırlamak.
Antalya’nın bu hedefi tutturması da zor görünmüyor.
Antalya, 640 kilometreyi aşan sahili ile de önemli bir avantajı elinde bulunduruyor.
Her yıl yeni yatırımlar, yeni tahsislerle tesis ve yatak kapasitesi artırılıyor.
Doğal olarak da istihdam olanağı yaratılıyor.
Dışarıdan bakınca her şey güllük gülistanlık gibi geliyor.
Turizm sektörüne yönelik haberler de moral yükseltici türden.
Magazin basını için, Antalya bölgesi Bodrum’la birlikte biçilmiş kaftan..
Tatilci mutlu, işletmeci memnun, emekçiler şimdilik moralli..
Bir de madalyonun öteki yüzü var ki, kimse görmek, gerçeklerle yüzleşmek istemiyor..
Turistik tesisler Antalya sahillerini birkaç istisna dışında kapatmış durumda.
Bunu yaparken de doğayı tamiri olanaksız bir biçimde tahrip ediyorlar.
Orman varlığı açısından Türkiye’nin bir numarası olan Antalya, bu özelliğini hızla kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya..
Bir yandan turizm yatırımcısı, diğer yanan maden arayıcısı, taş, mermer ve kum ocakları işletmecileri Antalya ormanlarını yağmalıyor..
Kestikleri her ağaca karşılık yenisini, daha fazlasıyla diktiklerini söyleseler de Antalya’ya övgü değil o bitkiler.
Tıpkı belediyeler gibi Arap hayranlığını anımsatan bir yalancı yeşil dostluğunu sergiliyor turizm yatırımcıları.
Bir yılın yorgunluğunu atmak için gittiğim Side-Kumköy’deki manzara korkunçtu..
Her yer otel, her yer alış veriş merkezi, her yer beton..
Boğuluyor insan betonların arasında, Kumköy, rüzgara hasret kalmış, yeşil dokuyu çoktan unutmuş, çöl sıcakları ve yüksek neme teslim olmuş..
Antalya’yı bekleyen bir büyük tehlikenin habercisiydi adeta Kumköy ve Side’nin hali..
Rahatlamak, denizden ve güneşten faydalanıp, yorgunluk atmak isteyen yerli ve yabancı tatilcilerin önemli bölümü erkenden evlerine dönmek zorunda kalıyorlar..
Kimsenin turizme ve turizm yatırıma itiraz yok.
Kantarın topu çoktan kaçmış..
Abartılı bir yapılaşma, doğaya saygısızlık ve betonlaşma almış başını yürümüş..
İstanbul’un son dönemde yaşadıklarından pay çıkarmalı Antalya.
İstanbul hortumla, aşırı yağışla, fırtına ile sebepsiz boğuşmuyor..
Çünkü doğaya yaptığı haksızlığın faturasını ödüyor..
Yeşili yok ederseniz, doğal dengeyi bozar, tabiat anaya ihanet ederseniz bedelini de ödemek zorunda kalırsınız.
Bir zamanlar İstanbul’un taşı toprağı altındı, şimdi Antalya için söyleniyor bu uğursuz sözler..
İstanbul’da yaşananlar Antalya için ciddi anlamda uyarı..
Artık başımızı kuma sokmanın anlamı yok..
Gerçeklerle yüzleşmenin, bu kötü gidişe dur demenin, Antalya’nın kaynaklarını birilerinin talan etmesinin önüne geçmenin zamanı geldi de geçiyor bile.
Sadece Side ve Kumköy değil, Kaş’tan Gazipaşa’ya kadar tüm Antalya tehdit altında.
Kalkanlı, Demreli, Kumlucalı, Finikeli, Kemerli, Aksulu, Kundulu,Belekli,. Manavgatlı, Alanyalı da sahip çıkmalı yaşadığı yerlere..
Yarın geç olmadan.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.