Antalya, parsel parsel satılıyor.

Son 10 yılda inanılmaz bir yağma ve talan yaşandı.

Sözde turizm hamlesiyle başlayan talan ve yağma olanca hızıyla sürüyor.

Antalya’yı Ankara’dan yönetme anlayışı, kentin kaynaklarının yıldırım hızıyla ranta kurban edilmesine yol açıyor.

‘Bacasız ekonomi’ söylemi ile sürekli sevimli gösterilmeye çalışılan üstelik taviz üstüne taviz verilen, buna karşılık sürekli taviz isteyen turizm yatırımcılarının sahilleri kamuya kapatması ile başlayan süreç, son yıllarda ‘maden arama ruhsatı’ denilen, aslında Antalya’nın ‘idam fermanı’ olan taş, kum ve mermer ocaklarına verilen işletme ruhsatları ile zirve yaptı.

Antalya, orman varlığı açısından Türkiye’nin en zengin bölgesi olmasını fırsata çevirenler ormanları, bununla da yetinmeyin, dağı taşı parçaladılar.

Tarım alanları elden gitti, yeşil doku büyük oranda zarar gördü, hatta maden dostları kutsal mekanlara bile göz diktiler.

Antalya’ya hücum bununla sınırlı değil elbette.

Bir de HES belası var başımızda.

Antalya’nın ve ülkenin elektrik enerjisi gereksinimine katkı sağlamak anmacıyla yola çıkanlar, hidroelektrik santralleri(HES) ile su kaynaklarını ellerine geçirdiler.

HES’lerin kurulması ile birlikte el değmemiş alanlar yok oldu, bitki örtüsü ile birlikte canlıların da yok olma tehlikesi baş gösterdi.

Olayın çapıcı yönü vatandaşın ve çevreye gönül verenlerin direnişine karşılık gerek siyasi otoritenin, gerekse güvenlik güçlerinin yatırımcının yanında yer alıyor olması.

Gerçek şu ki Antalya’da hiçbir dönemde yaşanmayan bir yağma ve talan var, buna karşılık etliye sütlüye karışmadan bugüne kadar hayatını sürdürmeye çalışan halkın direnişi var.

Bu konuda Alakır Nehir Kardeşliği örnek bir mücadele sürdürüyor.

Kumluca’nın Alakır Vadisi’nde birbirini ardına kurulan ve yenileri için de ruhsat verilen HES’lerin karşısına çıkıyor gönüllüler ve bölge halkı.

Ama yatırımcının sırtı kalın..

Alakır’da 22 Ağustos Perşembe günü yeni HES’lerin kurulmasının planlandığı alanda ‘halkın Katılımı’ adıyla bir toplantı düzenlendi.

Göstermelik bir toplantı altında.

Çünkü patron istediğini alıyor ve yaptırıyor.

Vatandaşın ve çevreci örgütlerin gazını almaya yönelik bir toplantı

Hal böyle olduğu halde doğa dostları bu toplantıyı önemsiyorlar.

Gürültülü bir toplantı olacağı yönünde duyumlar alıyoruz.

Dileğimiz odur ki direnen köylüye ve çevrecilere güvenlik güçleri orantısız güç kullanmasın.

Sanki bir devlet politikası oldu biber gazı ve tazyikli su, olmadı plastik mermi, sonuç alınmıyorsa TOMA ya da akrep takviyesi.

Son dönemde devlet hak arayan, direnen vatandaşına düşman gibi davranmaya başladı.

Oysa demokratik haklarını kullanmamak istiyor insanlar..

Baskıyla, zor kullanarak, tehditle sonuç alınamayacağını göremiyor siyasi otorite..

Gerçek şu ki son süreçte toplumsal barış ciddi biçimde bozuldu.

Halkla polisi, jandarmayı karşı karşıya getirme yöntemi son derece sağlıksız ve tehlikeli bir uygulama.

Görüldü ki hak arayan, hakkının gasp edildiğini düşünerek sokağa çıkanlar kavga yanlısı değil.

Ellerinde silah yok, patlayıcı ve yaralayıcı hiçbir alet yok..

İnsanlar slogan atıyor, kendilerine yönelik bir saldırı olunca da doğal olarak karşı koymaya çalışıyor.

Antalya, halk ile güvenlik güçleri arasında sıkıntı yaşanmayan nadir kentlerden birisi.

Toplumsal barışı bozmak isteyenler bugüne kadar amaçlarına asla ulaşamadılar.

Ne bölücü örgüt sempatizanlarının çabaları, ne de ajan provokatörlerin girişimleri hedefine ulaştı.

Tahrik olmadıkça, ilke ve değerlere saldırı olmadıkça Antalya’nın sahipleri yasa dışı işlere kalkışmazlar.

Antalya’yı yönetenlerin bu gerçeği bilerek hareket etmeleri gerektiğini de vurgulamak lazım.

Aklına Siz hiç