
İbrahim Akkaya
40 yıl geçti aradan !
Antalya'nın nüfusu son 40 yılda inanılmaz bir şekilde arttı.
Nüfus artışıyla birlikte sorunlar da arttı, Antalya, kabuğuna sığmayan bir kent haline geldi.
1973-1980 yılları arasında Antalya Belediye Başkanlığı yapan Selahattin Tonguç'un şu sözleri Antalya'nın nasıl hızla çoğaldığını, iç göç hareketinin Antalya'yı nasıl etkilediğini ortaya koyması açısından son derece çarpıcı :
" 1973 yerel seçimlerinde CHP, sonuçtan hiç de ümitli olmadığı halde bir başkan adayı göstermesi gerekiyordu. Yani partiye bir fedai gerekiyordu, fedai olarak da ben seçildim. Partim dahil kimse seçimin sonucundan ümitli değildi. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de ümitli değildim. O dönemde 5 bağımsız aday da seçime giriyordu. Antalya'nın nüfusu 95 bin, seçmen sayısı ise 53 bindi, sandıklar açıldı 11 bin oyla seçimi ben kazandım"
Yıl 1973 nüfus 95 bin seçmen sayısı 53 bin, yıl 2012 nüfus 2 milyona dayanmış, seçmen sayısı da 1 milyonun üzerine çıkmış..
Son iki yılda iç göç hareketinde az da olsa bir azalma söz konusu olmasına rağmen Antalya nüfusunun 40 yılda bu kadar hızlı artmış olması gerçekten şaşırtıcı.
40 yılda Antalya'da inanılmaz değişimler oldu.
Rantçıların Antalya'yı keşfetmeleriyle birlikte Antalya'da her şey tepeden tırnağa değişti.
Siyasetçilerin bir zamanla seçim malzemesi olan 'Portakal çiçeği kokuları' çoktan unutulduğu gibi, eskilerin 'bahçe arası" dediği tarım alanları hızla yok oldu, yeşil doku ranta yenik düştü, bununla da kalınmadı, Antalya'nın doğal kanalizasyonu olan düdenler tarihe karıştı, rantçılar hızını alamayıp, dere yataklarına bile binaları kondurdu.
İç göçün ve rantın adeta yarıştığı süreçte gecekondu olgusu da öne çıktı.
Yasaların boşluklarından yararlananlar, gözlerine kestirdikleri yerleri kapattılar, başta Kepez olmak üzere Antalya'nın dağı taşı gecekondularla doldu.
Bir zamanlar İstanbul için söylenen "dağı taşı altın" sözü geride kalan 40 yılda Antalya'yı Antalya olmaktan çıkardı..
Rant kentin hafızasını değişirdi..
İnşaat ve emlak çılgınlığı, bir zamanlar yeşilin ve mavinin tüm tonlarını 24 saat izleme şansı bulunan Antalya'yı bir beton cehennemine çevirdi.
Hızlı değişim pek çok alanda görünürken, Kırcami bölgesi kaderine terk edildi, Kırcami'nin imar sorunu öylesine değişik süreçlerden geçti ki, üniversitelerin tez konusu haline geldi..
Antalya'da 1989-1999 yıllarında yani 10 yıl süreyle belediye başkanlığı yapan Hasan Subaşı'nın Kırcami ile ilgili değerlendirmeleri çok dikkat çekici..
Şöyle diyor Subaşı :
"1989 yılında belediye başkanı seçilmemde Kırcami bölgesinin payı büyüktü. Çünkü Kırcami tamamen adayı olduğum DYP'ye verdi oylarını. İkinci dönemde yeniden seçilince ilginç bir taleple kapımı çaldı Kırcami halkı ve "imar isteriz" dediler. O zaman anlaşıldı ki DYP yönetimi, bu konuda söz vermişti Kırcami'ye.. Benim bu sözden haberim yoktu. Kırcami, imar planında tarım alanı olduğu için ancak kısmi bir plan yapabildik, o plan da meslek odalarının açtığı dava sonucu iptal edildi, Kırcami imar sorunu çözülemediği için kızgındı 1999'da oy vermediler ve seçimi kaybettim"
Subaşı, Kırcami konusunda şu göndermeyi de yapmayı imal etmedi.:
" O dönemde Kırcami planlarına karşı çıkanlar, şimdi Kırcamiyi imara açmak için çabalıyorlar"
Subaşı'nın kimi işaret ettiğini başta Kırcami sakinleri olmak üzere konuya uzaktan yakından ilgi duyan herkes biliyor.
Demek ki Kırcami bölgesi 40 yıla yakın süredir plan bekliyor.
Kırcami'de yaşayanlar, gerçekten çok sabırlı, 40 yılda sabır taşı olsa çatlardı, onlar umutla beklediler, bir gün sorunlarının çözüleceğine inandılar, örgütlendiler, hep biri birer plancı, birer imar hukukçusu gibi kendilerini yetiştirdiler.
Aslında haksız da değiller, yanı başlarında beton bloklar yükselmiş, toprağın yapısı bozulmuş, su kaynakları yapılaşmaya kurban edilmiş, sözde tarım alanları ve narenciye bahçeleri beton blokların yeşil dokusu olarak hizmet eder hale gelmiş..
40 yıl önceye dayanan bir sorunun hani çözüme kavuşturulamamış olması gerçekten can sıkıcı.
Siyasetçilerin her seçim öncesinde Kırcami planlarını oy malzemesi olarak kullanmaları da doğrusunu söylemek gerekirse hiç de etik değil..
Amacım asla suçlu aramak değil, istatistikçileri bile hayrete düşüren nüfus artışına, hızlı değişime karşın Kırcami'nin hala plan beklemesi, siyasetçilerin hala umut dağıtan bir anlayışı sürdürmesi kara mizahtan başka bir şey olmasa gerek!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.