Öyle zamanlar oluyor ki, duyduğuma, okuduğuma, gördüğüme
bakarak, bildiklerim karşısında şaşakalıyorum.
--Bu durumda, Güney Amerikalı bilge yerli turist
rehberinin, Avrupalı tarihi eser yağmalayıcısı o korsanlara söylediği sözleri
gelir aklıma: "O kadar hızlı tırmanıyoruz ki, oturup biraz dinlenmeli ve
ruhlarımızın bize yetişmesine izin vermeliyiz".
--Evet ya, aslında biz yerine göre onlar, yüzler, binler
yerine göre de milyonlarız. Ama çoğu kere de biz, aslında biz değiliz.
--Ya giydirilmiş urbalar içinde kılıklı-kılıksız birer
yaratık, ya da yalanın, yalanının yalancılarıyız. Kimliksiz ve kişiliksiz.
--Haydaaa, durduk yere bir de kendi kendimize o kadara da
laf yedik diyeceksiniz ama maalesef hak ediyoruz be Canım Kardeşim.
--Hani Nazım Hikmet'in dediği gibi: "-Demeğe De
Dilim Varmıyor Ama- kabahatın Çoğu Senin, Canım Kardeşim!.." Evet ya,
kabahatin çoğu bizim canım kardeşim.
--Neden mi? Anlatayım.
--Sık sık görürüz ya, "La Edri" diye bir yazyı.
Sözü demiyorum.
--Bizim "La Edri" diye bildiğimiz şey, aslında
"Lâedrî"dir. Yani, Arapçada "bilinmeyen" anlamında
kullanılır.
--Arap edebiyatında da, yazarı belli olmayan yapıt ve
yazıların, notların sonuna yazılır. Bazı edebiyata yeni başlayanlar da, bunu
bir mahlas(takma ad) gibi de kullanırlar.
--Ben araştırmacıların yalancısıyım.
--Örneğin, "NE OLURSAN, OL GEL" sözlerinin
Mevlana'ya ait olmadığını Selçuk Üniversitesi Mevlâna Araştırma ve Uygulama
Merkezi Müdürü Doç. Dr. Nuri Şimşekler, Yeni Şafak Gazetesinden Nuray Çakmak
ile yaptığı söyleşide: "Bu söz son elli yıldır kullanıla gelir olmuştur,
öncesinde yoktur. Mevlâna'nın tüm şiirlerinin yer aldığı 1368 tarihli Mevlâna
Müzesi'ndeki yazmada bu rubai yoktur. Bilimsel olarak hazırlanan divanlarda
yoktur. Çok sonraları istinsah edilen bir yazma nüshanın kenarına sonradan
farklı bir yazı ile derkenar olarak yazılmış ve oradan alınarak kullanılmaya
başlanmış. Aslında bu rubainin aynısı Mevlâna'dan 170 yıl kadar önce yaşayan
Horasan bölgesi mutasavvıflarından Ebu Said-i Ebul Hayr'ın divanında da
görmekteyiz. Yine birkaç şairin divanında da bu rubai mevcut. Tam olarak kime
ait olduğunu tespit etmek zor, ama Hz. Mevlâna'ya ait olmadığı kesin
gibi." diye söylüyor.
--Buyur burdan yak.
--"Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok",
"Ben bir lafı söyleyene bakarım"la başlayan sözlerin de Mevlana'ya
olmadığı gibi.
--Diyanet TV’de Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zülfikar Güngör gibi bir çok tasavvufçu da, Türk
tasavvuf düşünürü Ömer Tuğrul İnançer de: "Hz. Mevlana’ya ait olmayan
birçok lakırdıya, sosyal medya denilen makinelerde çok rastlanıyor" diyor.
Görüldüğü üzere.
--Din, Edebiyat, Tarih gibi Siyaset alanında da birçok
yalan ve hayali bilgi ortalıkta dolaştığı gibi, kendini siyasi sanan,
"adamını olmazsa, madamını bulan" bir çok kişi de kendini siyasi
sanıp ortalıkta dolaşıyor. Allah sonumuzu hayır eylesin.
--Kendisi olmadığı halde, öyleymiş gibi olanlara, yani
"..mış gibi" olanlara söylenecek bir sözüm olamaz. Ama, onları öyle
sanlara ne diyeyim ki!..
--Eh yani, her alanda öyle çok "Şıracının şahidi
bozacı" ile karşılaşıyor, birlikte yaşıyoruz ki!..
--Haydi onlar bu işten hayatlarını kazanıyor, bu iş bir
meslek olmuş, ya sıradan insanlara ne oluyor Allah aşkına.
--"..mış gibi" davranmaya, yaşamaya ve olmaya
devam ettiğimiz sürece, bu enseler daha çok "şaplaklar yer", daha çok
da "kızarır".
--Gerçekten "Mart'ın sonu Bahar"dı, Haziran'da
da yaz geldi, özgürlük, insanların kendine güveni geldi, bolardı.
--Mevsimler gelir geçer de, o ünlü atasözü gibi,
"Kurt kışı geçirir ama yediği ayazı unutmaz! " gibi, siz de Arabesk
müziğinin gizli kahramanı söz yazarı Ali Tekintüre’nin "Baharı bekleyen
kumrular gibi,/ Sende beni bekle sakın unutma" dizeleri gibi, siz de bunları
isterseniz unutmayın emi!..
--Çınlasın dursun kulaklarınızda, hem de bir yaz gecesi
şarkısı gibi. .... ..... ..... ....!...