Şiirsel ama bizim olmayan yaşamları yaşamayı pek seviyoruz. Hani konuşur iken de, "Emeksiz, yemek olmaz" özdeyişi ile başlayan cümleler ile bitmeyen konuşmalar ve paylaşımlar gibi

--Günümüzde birçok insan prototipi (ilk örnek) oluştu. Geçmiş zamanlarda da farklı ilk örnekler varmıştır ama bu günkü de bu.

--İşsizlik almış başını gidiyor. Hele hele genç işsizlik ise bir felaket. Üniversiteleri 18-25 yaşa arası işsizlik gizleme merkezleri olarak kullandığımızın birleri farkında da, içinde olanlar nedense farkında değil. Nedense, onlar bu dünyanın insanı da değiller. Ne zamana kadar, çok önemli işler becerip üniversiteler bitirene kadar. Aileler mi? Onlar ise başka bir alem. Sanki oğul-kız üniversiteye gidince her şey bitecek.

--Oysa, her şey gibi Üniversiteler de orta malı oldu.

--Neymiş efendim "Her ile, ilçeye bir üniversite" açmak gelişmişliğin bir göstergesi imiş.

--Hoş bu düşünceyi yadsımıyor ve yok saymıyorum. Ayrıca karşı da değilim. Ama yaşadığımız planlı plansız dönemin kuralları ile değil. Yöreye özgü koşullar değerlendirilerek, yörenin gereksinimleri planlanarak.

--Yüksek Öğretim Kurumunun(YÖK) belirlediği ilkeler var, üniversite, enstitü ve yüksekokul açma kriterleri olarak.

--Bunlar elbette ki gereklidir ama planlı bir devlet, yurttaşlarının her şeyini planlar, geleceklerini güvence altına alacak bütün süreçleri yürütür.

--Dün, "baş örtüsü" sorunu ile başlayan üniversite sorunu, bu gün işsizlik üreten kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

--Keşke "baş örtüsü" konusunu tartıştığımız kadar, okuyanların ve yetişen gençlerin gelecekleri için eğitim ve iş planlaması ile Ülkemiz için üretim planlamaları yapsaydık, tartışsaydık.

--Karadeniz’de, tütüncülük bitme noktasına geldi mi? Evet.

--Peki, marketlerin ödeme yapılan kasalarının tepesinde ejderha gibi duran sigara satış ve teşhir raflarına bir bakın. Bir tane derde deva olsun diye yerli sigara ismi yok.

--Çünkü; yabancı TÜTÜN TEKELLER yenli tütüncülüğü ve sigara üretimini yerle bir ettirdiler, Tekel'in fabrikaları haraç mezat satıldı, yerlerine "rezidanslar" yapıldı.

--Kime mi? Elbette ki, sizlerin oyları ile seçtiğiniz milletvekillerine, partilere, Bakanlara, vs, vs.

--Sonuç, elde Amerikan tütün ve sigara tekellerinin sigaraları.

--Ülkem ile ilgili bu konuları düşününce aklıma hep o Afrika köylüsünün Sömürgeciliğe ilişkin, kendi durumuna uygun yaptığı tanım gelir: “Beyaz adam bizim topraklarımıza geldiğinde onun ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Şimdi bizim elimizde İncil, Beyaz Adam’ın ellerindeyse bizim topraklarımız var"

--Evet, sevgili dostlar, (ki bu dostlar, bu yazıyı okumayacaklar, görmeyecek olanlar olacak) siz, bu topraklarda birilerinin ödediği bedeller ile doğdunuz ve yaşıyorsunuz.

--Evet, siz bedava yaşıyorsunuz, ama dedeleriniz, babalarınız ya da hiç tanımadığınız insanlar sizin güzel ve özgür yaşamınız için bedeller ödediler.

--Ama sizler, kendinizi "Mal bulmuş Mağribî gibi " hissettiğinizden, hazıra konduğunuz ülkeyi, özgürlükleri üç kuruşa, üstelik üstüne iki rekat da kaza namazı kılarak sattınız.

--Çoluğunuz, çocuğunuzun geleceğini, hayallerini, güzel yaşam beklentilerini, eğitim sistemleri bozulmuş, eğitimin içi boşaltılmış, anlamsızlaştırılmış okullar, üniversiteler açtırarak, açılanları alkışlayarak, üstüne iki rekat da "Şükür Namazı" kılarak, cenaze namazı bile kılmadan, mezara gömdünüz.

--Ve bu şartlarda yetiştirdiğiniz çocuklar, türbanlı-türbansız, ya ellerinde şükür tespihleri, ya tek bir matikler ya da son model telefonlar ile boşa zaman harcayarak, düşünmeyerek, üretmeyerek, öğrenmeyerek yaşama katılmaktalar.

--Akça-pakça, yakışıklı ya da ailesi olanaklı olanlara bir şey demiyorum ama gerisi ortalıkta savrulmakta. Hoş bunların çoğu da, yaşamın içine girince dünyanın kaç bucak olduğunu yaşayıp, oradan oraya savrulmaktalar ama şimdi günlerini gün etsinler.

--Ülkeme, fabrikalarıma, her şeyime sizler yazık etiniz.

--Gençlerime sizler yazık ettiniz.

--Demokrasime sizler yazık ettiniz.

--Hem de, üstüne utanmadan iki rekat namaz kılarak.

--Çok yakında, işsizlik, yokluk ve yoksulluk sizin kapıya, çoluğunuzun -çocuğunuzun kapısına dayanınca anlarsınız ama çok geç, "nafile namazı" bile kılsanız faydasız.

--Gerek Ailede, gerek okulda, gerek sokakta her yerde, dünsüz, günsüz, eğitimsiz, neidiğü belirsiz bir gençlik yetiştirdiniz ve Türkiye Cumhuriyeti kurulurken ne kadar ihanet içinde olan, savaşılan kimler var ise, onlara ülkemin her şeyini sattınız.

-- Artık, o Afrikalı köylünün sözünü bile söyleyemeyeceğiz. Çünkü emperyalistler ülkemize geldiğinde, bizde

--Türkiye Cumhuriyeti ve Devleti,

--Milletin, devletin mali, mülkü, fabrikaları ve inananların ellerinde kutsal KUR'ANları vardı.

--Bu gün ise elde ne Devlet, ne Cumhuriyet, ne Mal-Mülk, ne Fabrika kaldı. Elimizde ki KUR'AN'ı bile cemaat propagandası içeriğine dönüştürüp, DEİST, ATESİT ya da nerede ise İslam ve Müslümanlık ile ilgisi olmayan bir "inançlı kesim" yaratıp, bırakıp, her şeyimizi ceplerine doldurup gittiler. Ama haberimiz yok.

--Ama biz, Allaha Şükürler olsun ki, gaflet uykunda, derin derin uymaktayız.

--İyi geceler güzel ülkem, saf-temiz kandırılmış, ama "doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovan" güzel halkım. İyi geceler.