Son yüzyılların "19" ile başlayan
ve süren yılları enteresan. Tamam 1919'un Ocak ayından itibaren, Osmanlı
Devleti her gün bir ihaneti yaşıyor, işbirlikçiler ve hainler tün emperyalist
güçlerin başlangıçta gönüllü maşalığına soyunmuş gibi iseler de, tam ihanetin
odağında idiler.
--10 Ocak 1919 İmparatorluk ve Hilafetin önemli
Şehiri Medine, ‘Çöl Kaplanı’ Fahreddin Paşa ve beraberindeki kahraman
askerlerince, Şerif Hüseyin’in isyanına ve Mondros Mütarekesi’nin ağır
şartlarına rağmen son ana kadar savunulmuş ise de, sonuç hüsran olmuştur.
--16 Mart 1919 ise, umdun çiçek açtığı
günlerdendi. Mustafa Kemal ve yanında inanmış askerleri ile birlikte,
İngilizlerin ve Osmanlı Sarayının beklentileri farklı olsa da, onun kafasında
yaktığı BAĞIMSIZLIK ATEŞİ IŞIĞINDA Samsuna doğru yola çıkıyorlardı. 19 Mayıs
ise kötü günler için sonun başlangıcı, bağımsızlık umudunun çiçek açtığı
günlerdi.
--Bu yıl da, yani 2019'da bir enteresan
geçiyor. 17 yıllık öğretilmiş çaresizlik içerisinde sürdürülen AKP ve
Erdoğan'ın iktidarı sallanmaya başlıyordu.
--İlk kıvılcım, 31 Mart Yerel Seçimleri ile
yakılıyordu. 23 Haziranda yenilenen İstanbul B:Ş:B:B: seçimleri ise halka
yaşadıkları çıkışsız sandıkları durumdan çıkabileceklerinin ilk sinyalini
veriyordu.
--Artık iktidarlar sanıldığı gibi sadece
halkın seçimleri sonucu oluşmuyordu. İş Bankası dışında Ülkenin nerdeyse Milli
Bankası kalmamış, Rahmetli Erbakan Hocanın MİLLİ SANAYİ HAMLESİ diye çırpındığı
ve daha sonra bir arabanın bagajına konularak taşınacak olsa da, TÜRK ORDUSUNUN
ihtiyacı olan tanklar; Aselsan, Roketsan gibi ulusal sermayeli şirketler ve Günay
Kore teknik destekli, Türkiye'den 40'a yakın yüklenici firmanın katkıları ile
ilk Milli Tankımız ALTAY 2017 YILINDA ÜRETİLİYORDU. Maalesef, üç kuruşluk
ülkelere, üç kuruşa ..
--Maalesef günümüzde Osmanlı'dan sonra, bu
kez de Türkiye Cumhuriyeti "Kaht-ı rical:Devlet adamı kıtlığı"
dönemini yaşanıyordu. Her şeyin ve herkesin yerli ve yabancı adamı vardı da,
DEVLETİN, HALKIN ne adamı ne de madamı vardı devlette.
--Bu yaz biraz kendi isteğim, bir özel,
biraz da yürütülen projeler sebebi ile Ankara'da zorunlu kalınca ve birçok
etkin ve yetkin kişi ve yerler ile diyalog içinde olunca, bir şeyleri fark
ettim ki, süreçten sadece rahatsız olan ve Ülkenin ve Devletin geleceğinden
kuşku duyan yalnız benim/bizim çevremiz değilmiş. Meğer her kesimden
endişelilerin sayısı hiç de az değilmiş..
--2019, mart ayı ile birlikte bir umut
olarak gelip, haziran da çiçekler açtırsa da, sanırım güz ve kış ayları baya
verimli ve ülkenin yararına geçecek gibi.
--Anladım ki, bu ülkede öyle sanılanın
aksine hiç de güzel insan sayısı az değil. Sadece, İsmet İnönü'nün dediği gibi,
"Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o
memlekette kurtuluş yoktur” bilincini yaymak gerekmiş.
--Ben, artık bu umudu görüyorum.
"ARTIK HİÇ BİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAK" bunu anladım. Ama sorun,
Ağa ile marabanın öyküsü gibi, daha "BİZ, BU B.KLARI NEDEN YEDİK"
diyen ve bir şeylerin farkında olanların sayısı daha yeterli değil.
--Bir fıkra ile de olayı sonlandırayım:
--Ülkenin birinde Devlet, 10 çocuğu olana
ailelere özel bir teşvik verecektir. Bunu duyan 9 çocuklu adam, akşam eve
gelince:
--"Hanım biliyorsun Devlet 10 çocuklu
ailelere özel bir teşvik verecek, bizim de bu evde 9 çocuğumuz var, benim yakın
köyde bir başka kadından olma bir çocuğum var, gidip yarın sabah akşama onu
alıp getireyim" der. Ve sabah gider.
--Akşam, çocuğu ile de eve gelir. Ama evde
bir sessizlik vardır.
--Ortalıkta çocuklar yoktur. "Hanım,
çocuklar nerede:" der.
--"Valla bey, senin gibi onların da
babaları gelip götürdüler."
--Umarım bu günü kadar bizim sandığımız
ülkemiz ve Devletimiz de hâlâ bizimdir de, umutlarımız, güzel şeyler olsun diye
beklentilerimiz harcadığımız emekler ve çabalar boşa çıkmaz.
--Ne dersiniz?