Hiç bir şey artık eskisi gibi değil. Birinci dünya savaşının külleri arasında bir ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINDAN çıkmış bir nesil ve onların eğittikleri çocukları birer birer aramızdan ayrılıyorlar. Ne yazık ki giderken bıraktıkları oğul kız mirası için de ne diyeceğimi bilemiyorum.

--Cumhuriyetin ilk yıllarının yoksul köy, kasaba ve şehirlerinin Milli Bayram kutlama fotoğraflarına bakıyorum, anıları dinliyor, okuyorum, içim "cızz" ediyor.

--Ellerinde hazır, bulamadı iseler de bezden yaptıkları ay yıldızlı, kırmızı-beyazlı bayraklar ile poturlu, şalvarlı, dastarlı, eşarplı, şapkalı kadınlı erkekli, çocuklu yurttaşlar bir coşku ile yollarda, alanlarda. Gülen yüzler, umut dolu sözler ile.

--1800'lü yıllar kapitalizmin yeni yeni palazlandığı, 1900'lü yıllar ise kapitalizmin yeni pazarlar aramaya başladığı yıllardır.

--Kapitalist hakim sermaye sınıfı, devletin her türlü alt yapısına sahip olması ile birlikte, üst yapı kurumlarına da sahip olmuş ve devleti yönetmeye başlamıştır.

--Kâr hırsı ile iştahı kabaran kapitalist sınıf, Avrupa ve Asya'daki devlet ve imparatorluklara dar gelmeye başlamış, yeni pazar arayışı içinde o dönemin Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Çarlık Rusyasını parçalamış ve dağılmasına sebep olmuştur.

--Fransız ihtilalin etkisi ile kapitalist burjuvazi, milliyetçilik akımlarını desteklemiş, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ilk önce Hıristiyan milletler, ardında Araplar koparılarak, İngiltere, Almanya, Fransa'nın etkisi altında yeni devletler kurdurulmuştur.

--Hal bu iken, koca koca adamlar, hatta isimlerinin önünde bir takım unvanlar olan adamlar, hala Ulusal Kurtuluş Savaşı oldu mu? Olmadı mı?.

--Lozan, hezimet mi, başarımı gibi abuk subuk tartışmalar ile, yeterince bilgi ve bilinci olmayan, eğitip-öğretemediğimiz toplumumuzda baya paye toplamışlardır.

--(Bazı arkadaşlarım karşı çıkabilirler ama, ben konuyu genel bir değerlendirme olarak alacağımdan, ve özünden uzaklaşmak için böyle değineceğim için hoş görmelerini rica edeceğim. )

--Ümmetçilik, din ve inanç unsurunu ön planda tutarak, insanların birliğini savunur.

--Milliyetçilik ise, kişilerin etnik kökenlerini ön planda tutar.

--72buçuk milletten oluştuğu söylenen Osmanlının parçalanmasından sonra, Misak-ı Milli sınırları içinde bu insanlar bir devlet kurmuşlardır.

--Balkanlarda ki devletler bile tek etnik unsurlara dayanmadan ulusal devletler kurmuşlardır. Oysa, Osmanlı'dan kalan 72bucuk milleti, bir uluslaştırma süreci başlatmadan bir arada tutmanın olanağı yoktu.

--Büyük Atatürk'ün de , "Türkiye Cumhuriyetini kuran, Türk Halkına, Türk Milleti denilir" diyerek devletin, millet tanımını yapmıştır.

--Hal bu iken, ha bire etnik tanımlar ve vurgular yaparak, dinsel ve mezhepsel ayrılıkları körükleyerek milletin birlik ve beraberliğini bozmanın kime ne yararı olabileceğini görmek için son 25 yılın Balkanlar ve günümüz orta Doğusuna bir bakmalarını öneririm.

--Bu yüzden, 29.Ekim Cumhuriyet Bayramını hamaset ile değil, Devletimizin varlığı; Demokrasimizin temeli, özgürlüğümüzün de teminatı olarak kutlamamız için, CUMHURİYET'in ne demek olduğunu kerelerce anlatmak, yazıp çizmek zorundayız!..

--29.Ekim'ler de buna bir sebep olmalıdır.

--Yönetenlerin, görevli ve sorumluların bu konuda ki duyarlılıkları tartışılabilir, gidecek bir yerleri olanların bu konuda kaygıları olmayabilir.

--Ya, evinden bile çıkmaya dermanı olmayan, gidecek yeri olmayanların bu kadar özensiz olmalarına bir anlam veremiyorum.

--Bu topraklardan ve bu Cumhuriyetten başka gidilecek bir yeri ve yurdu olmayanlar size ne oluyor; Allah aşkına. Bu ne derin uykudur.

Ne hamaset, ne de görmezlikten gelinme.

YAŞASIN CUMHURİYET!..