Önceleri insanlar vardı evlerde, caddelerde, sokaklarda, kahvelerde, lokantalarda, okullarda. Giyimi, kuşamı yamalı olsa da, içinde insan olarak yaşayan insanlar vardı.

--Ne garip bir çağ bu tanrım. Bilgisi, aklı, fikri olmasının hiç bir öneminin olmadığı, çal, çırp, aşır, taşı kimse görmez ise istediğin gibi kullan, ye, iç. Üstüne de bir de şükür duası et.

--Aman Tanrım ne günlere geldik.

--2000'li yıllara girdiğimizde ne de çok sevinmiştik. Hatta ABD'ye giden bir arkadaşım bana MİLENYUM(yeni bin yıl) kravatı bile getirmişti, armağan olarak, anı olsun diye.

--Üretimin artışı, zenginlik herkesi umutlandırıyor, mutlu ediyordu. Artık GLOBALLEŞİYOR, SINIRLAR kalkıyordu. Köyünden, kasabasına gidecek parası olmayan halkımın büyük bölümü artık valizini kaptığı gibi binecek uçağa Avrupa, Amerika neresi olur ise gidecekti.

--AB' yi ortak olarak kurmuştuk ama binasını yaptığımız yere şimdi de, kiracı olarak bile girmeye çalışacaktık. Çullu mu, çulsuz mu olduğuna bakılmaksızın yakın konu komşuya gel denilirken, parasını verip, kapımızı sonuna kadar açtığımız AB'ye bir türlü katmıyorlardı bizi. Kapıda onlar bize, bizimkiler de ahaliye "CAMBAZA BAK" oyunu seyir ettiriyorlardı.

--Sarışın Güzel kadın modası vardı o zaman, kara yağız bir adam ile birlikte.

--Sonra, "çırpınırdı, kara deniz, bakıp Türkün bayrağına" diyerek, İstanbul'u mesken tutan bir yiğit daha çıkar bu topraklarda.

--Ankara cafe ve restoranlarında kulis yapan ABD'li müsteşar ve yetkililerin "...%35 oyu var " dediklerinden bile bir şey anlayamamıştık. Değil mi sevgili Iğdır Milletvekilim Adil Aşırım.

-- Cahit Sıtkı Tarancı’nın o kısacık ömrü için söylediği "Zamanla nasıl değişiyor insan" sözünü bile anlamamıştık. Her şey böyle bolluk; güllük, gülistanlık içinde gideceğini sanmıştık.

--!970'li yıllarda Ali Ercan'ın kahve ve cay bahçelerinde dinlenen, Almanya’ya çocuklarını, kocasına bırakıp giden karısı için söylediği o "peynir ekmek yiyelim dön gel Zaynebim" türkünden bile bir anlam çıkartmamışız meğer.

--Dünya Kapitalist Sistemi, yeni dönemin bunalımını yaşıyor. Ekonomik ve Siyasi olarak. Emperyal güçler, yeni dünya düzeni kurmak; ittifakları için her şeyi göze alarak ve hiç bir masraftan kaçınmayarak dünyayı dizayn etmekler meşguller.

--Dün sade vatandaş olarak davet edilip, kapılarda karşılananlar, bu gün "evin dış kapısı" muamelesine tabi tutuluyorlar artık.

--Her şey güzel olacak derken, milenyum uğur getirecek derken, sıradan ahali için hiç bir şey dünden daha iyi olmadı, olmayacak da. Ama bu durumda enteresan olarak, ahalinin de umurunda değil. Umurunda olmaması içinde, gazeteler, TV'ler ellerinden geleni yapıyorlar.

--Hayatlar kaybolurken, kaybolan insanların öyküleri, ölümler, acılar üzerine soslar eklenerek 24 saat yemek masalarına sunuluyor ve işin enteresan tarafı da halkımız büyük bir iştah ile bunu yiyor, tüketiyor.

--Eskiden büyüklerimiz biraz da şaka yollu, "borç bini geçti mi, bal börek ye" derler di. Sanırım bu yanlış anlaşılmış, şaka gerçek sanılmış ve bırakın herkesin biri birine borcunu, bankalara, taksitli alış-veriş yapan her yere, her şeye yapılan borç gırtlağa kadar dayanmış durumda.

--Herkes, sanal bir alemde ve ortamda sentetik urbalar içinde dışı herkesin hoşuna gitse de içi kendisini üşüterek sokaklarda dolaşanlara bakmayın siz. Kapıların içinde ne dramlar yaşanıyor, ne dramlar.

--Haydi iktidar ve nimetlerinden yaralanan, esnaf, çalışan, yazar, çizer, paylaşır vs herkes durumdan memnun. Eyvallah.

--Muhalefet ise bi alem ki sormayın gitsin. Kimisi iktidarın ipine sarılmış, kimisi de yerel imkanlarını sömürmekle meşgul.

--"Bal tutanlar, parmaklarını yalıyor" da,

--Ya "Onca, yoksulluk varken", AVUCUNUZA YALAYAN, SİZ AHALİYE NE OLUR Allah aşkına?

Şaşıp kala kalıyorum. Salak, salak!...