Evet, "burjuva kültüründe sevmek"
de nereden çıktı? diyebilirsiniz. Hani siyasi olarak ahkam kesen birinin böyle
sevgi, mevgi, sevmek konusunda bir yazısı da "ne ayaktır?"
Haklı olabilirsiniz.
Ama sevgi, bütün canlıların öyle ya da
böyle yaşadıkları bir şeydir. Bir çiçeğin sevgi ile büyüdüğünü, bir kedinin
sevgi ile sizi nasıl hiç yalnız bırakmayıp peşinizde koşturduğunu anlatır
dururuz.
Anne-Baba olarak sevgi ise, daha duygusal
bir şeydir. Yarattığı bir şeye hayranlık, koruma, v.b birçok şeyin iç içe
birlikte olduğu bir şeydir. Toplumsal bir varlık olarak insanlar arasındaki
sevgi ise; sosyal, kültürel, psikolojik ve benzer insan ile ilgili bilimleri
ilgilendiren şeydir. Ülkemiz nüfusu son on yılda, hızlı bir şekilde köyden kentlere
göçmüş, yeni bir şehir yaşamı ortaya çıkmıştır. Şehir deyince de, örneğin
Fransa'da km-kare başına 500'den fazla, Almanya'da 2.500'den fazla insan düşen
yerler anlaşılır;. Ya da Japonya gibi 30.bin, Kore gibi 40 bin, ABD gibi 2.500
kişiden fazla insanların yaşadığı yerler ŞEHİR sayılırlar. Bizde ne anlaşılır
ise herkes kendine saklasın.
BURJUVAZİ'yi Karl Marks, KENT SOYLU kişiler
olarak tanımlar. Gerçekten de burjuvaziyi sosyoloji, belli bir aileden gelen,
gelenek-görenekleri, işi-gücü, belli bir eğitimi değil, sağlam bir eğitimi olan
kişiler olarak tanımlar. Dolayısı ile sanayi devrimlerini tamamlamış ya da,
ekonomik- sosyal gelişmişliği ile kentleşmeyi belli bir ivmeye odaklamış, İNSAN
YAŞAMINA ÖNEM/DEĞER VEREN yerlerdir ŞEHİRLER/KENTLER.
Dünyada bir örneği olmayan bazı şeyler
nedense hep bizde olur. Şehir içi yolcu taşıma DOLMUŞ ile yapılır, köylerden
sonra ulaşılabilen ilk yerleşim yerlerin etrafları GECEKONDU'lar ile donatılır.
Bu yerleşim yerlerinin alt yapıları
yapılmadığından, köyden/kırsal kesimden gelen insanların yerleşim yerleridir bu
yeni TÜRKİYE ŞEHİR ve KASABALARI.
Şehirlerde yaşamak ile, burjuva olunmadığı
gibi, bu kültürden de haberdar olunmuyor.
Bazılarınız, "bana ne kardeşim Burjuva
kültüründen" diyebilirsiniz. Bence sakıncası yok da, "GEL-GİTLERİ
YAŞAYANLARI NE YAPACAĞIZ"?
İki cami arasında kalmış beynamaz ya da son
günlerde sıkça tanık olduğumuz göçmenler gibi, ŞEHİRLERE DOLDURULMUŞ ama
şehir/kentleşememiş insanlar olarak yaşıyoruz.
Her türlü ilişkilerimizde olduğu gibi SEVGİ
konusunda da, özünden uzakta bir gecekondulaşma yaşıyor olduğumuzu
TELEVİZYONLARA bakılınca bir kez daha iyi anlıyoruz.
Kendimiz Anadolu insanı olarak tanımlamaktan
gurur duyuyoruz ama yaşam tarzımız, beklentilerimiz hatta umutlarımız bile bir
BURJUVA özlemi içerisinde.
Şehirlere geldik, şehirlerde doğduk
eyvallah. Ama kendi öz kültürlerimizi eviremedik. Evrimleştirip,
dönüştüremedik. ŞEHİRLEŞEMEDİK ve özlemlerimiz hep bir adım önümüzde
Beynimiz kırsal, ama özlemlerimiz Burjuva.
Bu yaman çelişki ile yaşayıp gidiyoruz.
Çakşırlarımız Pantolon, donlarımız kilot,
gömleklerimiz, atlet, t-shirt oldu değişti ama, para ile değiştiremediğimiz;
düşüncelerimiz, beklentilerimiz ve özlemlerimiz oldu.
Leo Buscalia, "sevmek,
dokumaktır" diyor.
İşte sorun burada başlıyor. Burjuva
kültürünün etkisi ile her şeye sahip olma arzumuz kabardı. Her şey ve hepsi
"benim olsun!.." görgüsüzlüğü, sevgide de başladı.
Doymuyor, tatmin olmuyor ve tat almıyoruz
artık. GÖRGÜSÜZLÜĞÜN SINIRLARINI ZORLUYORUZ.
Televizyonlar, gazeteler ve dergilerde bu
görgüsüzlüğü teşvik ediyorlar. Gencecik insanların özlemlerini sömürüyorlar.
Bir gün sen de olabilirsin, senin de olabilir tacirliğinin sonu gelmiyor.
İşte, sıradan bir kişi olarak da, toplumsal
görev dağılımında bir pozisyon sahibi olmuş/üstlenmiş kişiler olarak da
kendimiz gibi sevmesini unuttuk. Hep bize özendirilen şekliye sevmeye
çalışıyoruz.
Önce şehirleri gecekondulaştırdık, sonra
ilişkileri yozlaştırdık. Sevgi ve saygıyı metalaştırdık.
Burjuvazi, kendi kültürü içerisinde
oluşturduğu gelenek ve göreneklerini yaşıyor ve sürdürüyor. Tarih süzgecinden
de süzüle süzüle yoluna devam ediyor.
Ya biz? Kendimiz ve kendimizin olmayan
hayatları yaşıyoruz.
Yarattığımız yeni kültür ile yozlaşmanın
sınırlarını zorluyoruz.
Burjuva gibi sevmek, ama kendimiz gibi yaşamak
istiyoruz!...
Oysa biz, her şeyi yozlaştırdık.
---siyaset.????
---sevmek ????
----saygı???
----sevgi????
her şeyi bir çıkara kurban ettik.
Bazen, kendimizi bile, olmadığımız bize
kurban ettik.
Bizim olmayan şeyleri:
---parti diye seçtik
---eş/sevgili diye seçtik
----yaşam diye seçtik.
DOLAYISI İLE "Müslüman mahallesinde
salyangoz satan" tüccar gibi BURJUVA ÖZLEMLERİ içerisinde, dolanıp
duruyoruz. Kendimiz olmadan, kendimiz ile.