Hani anlatılır ya, Japonya'nın ünlü bir yazarı Aziz Nesin
hayranıdır ve kalkar İstanbul'a, yazarın yanına gelir. İlk karşılaşmada, Japon
yazar, Aziz Nesin'e yerlere eğilerek mizah yazarlığına saygısını gösterir.
--Sonra, İstanbul'u ve ülkenin bir çok yerine gider,
gezer ve memleketine gitmeden de nezaketen, Aziz Nesin'e de veda etmek için
rehberlik yapan kişi ile uğrarlar. Gelişinde yerlere kadar eğilen ünlü Japon
yazar, giderken, çok sıradan bir kişiye veda eder gibi kapıdan,
"Alasmarladık Aziz" der gider. Şaşıran rehber neden böyle
davrandığını sorunca:
--Ya biz de Aziz Nesin'i, yazdıklarından dolayı çok özel
bir insan sanıyorduk. Oysa, adam sokağa bakıp, gördüğünü yazıyormuş. Hiç de bir
özelliği yok muş.
--Sabah kalkıp, TV'leri açıp, gazetelere bir göz atıp,
sokağa çıkıp, öğleye kadar da sokaklarda sürtsen, sokaklar yazılacak yüzlerce
sosyal, siyasal yazı konusu ile dolu.
--Sokakta bir adama, bir olay anlatıyorsun, etmediği
küfür ve laf kalmıyor ama bunları yapanları söyleyince ve kişiler de mevcut
siyasi iktidar olunca, son cümle hep aynı.
--"Abi, öyle yapıyorlar ise bir bildikleri
vardır!.."
--Eee, bir bildikleri olan memleketin, bir bileni
yurttaşları olunca da, gel çık işin içinden.
--Zam demek yasak.... Fiyat ayarlaması. İşsizlik var
demek yasak.... İş beğenmiyorlar!..
--Ekonomi kötüye gidiyor, Dolar yükseliyor demek yasak..
ABD'nin komplolarına karşı çıkacağız!..
--İnançlı İnsan, hırsızlık yapmaz, çalmaz demek yasak,...
Çalıyorlar ama, hem iş yapıyorlar hem de sadakasını yoksullara ve vakıflara
veriyorlar!..
--Yani anlayacağınız, her şeyin bir gerekçesi var.
--Bal tutana, parmağını yalatırsan, ŞIRACININ ŞAHİD, DE
BOZACI OLUYOR.
--Sabah, Duyun-u Umumiye'den, II. Abdülhamit'ten
başlayıp, İlk İzmir İktisat Kongresini toplayan Atatürk'e,;
--Osmanlı'nın borçlarını ödeyen TC Devletine,
--24 Ocak kararlarına ve 12 Eylül Darbesine, oradan da
--Devlet her şeyi yapmaz ile başlayıp, Devletin her
şeyinin talan edilmesine,
--En sonunda da, Her ne kadar Laik falan denilse de,
artık Müslüman olduğu söylenen kişilerce dini esaslara yakın yönetilen Devletin
denetiminin, Musevi/Yahudi asıllı bir ekonomik denetim kuruluşu McKİsney'e
verilmesine kadar,
--yazacak ol kadar şey çıktı ki.
--Sonrada "Hadi ya, salak olma. Kimin umurunda
ki" dedim, sildim
--Ben artık, sıradan yoksullaştırılmış ve 600-Tl, çiftçi
Bağkur'u emekli aylığına,
--Aç kalmasın diye verilen üç kuruşluk işlere bile razı
olmak durumuna getirilmiş insanlara bir şey demiyorum.
--Haydi kendisi düşünmüyor, artık, YENİ ŞAFAK, KARAR vb
sağ cenahtan yazan, İslami gelenekten gazetelerin, yazarlarının yazdıklarını
bile görmezlikten gelen ve kendini MÜNEVVER/AYDIN sananlara kızıyorum.
--Anadolu'da "MÜLK SAHİBİ İLE KAİMDİR" derler.
--Kazandığınızı sandığınız o paraların nasıl bir gün pul
olduğunu;
--Kendi çocuklarınızı Kolejlere, yurt dışlarına
yollarken, , akraba ve yakın çocuklarınızın geleceklerini düşünmeyecek kadar,
vicdansız mı oldunuz ya.?
--Ekonomik özgürlüğü olmayan ya da sınırlandırılmış bir
ülkenin geleceği yoktur.
--Ey tarih, ne acımasızsın ya.
--Atatürk'ü, İnönü'yü değil de,
--"İsmet Paşa, Lozan görüşmeleri sırasında sunduğum
her öneriye itiraz ettiniz, saygı duyarım, hatta bunları şu günlük için cebime
koyuyorum, fakat ekonomik sıkıntılar yüzünden bize başvuracağınız zaman içinde
teker teker önünüze geri sunacağım" diyen Lord Curzon'u haklı çıkarmana
öyle kızıyorum ki.
--Nereden nereye, sahiden, bu ülkede iki kelam yazmak
gerçekten de ne kolaymış ya.
--Ne biçim ülke olmuşuz adama neler yazdırıyor.
--Töbve, tövbe!..