Sayın Deniz Baykal'ın hastalanmasının üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçti
Ve ne gariptir ki, aklıma bir türkü sözü geldi. "Bir
insan ömrünü neye vermeli/ Harcanıp gidiyor ömür dediğin/ Yolda kalan da bir
yürüyen de bir/ Harcanıp gidiyor ömür dediğin"
Sonra, ben bu dizeleri yazacağım ama sözleri kimin diye bakınca, sözler Zülfü
Livaneli'nin idi. Evet, ne garip bir durum. Deniz Baykal ile ilgili iki şey
yazmak için, aklına Zülfü'nün şiiri ve türküsü gelsin.
Az gelişmiş toplumların en büyük özelliği, birlerini önce "Put yapıp
taparlar, sonra da çarpıp bir kenara atarlar." Ne garip bir durum değil
mi? Atatürk, İnönü ve sonrası gelen Liderlerden tutunda, halktan insanlar bile
aynı kaderi paylaşmış yaşamışlardır. Sabahın köründe, kuzenim Prof. Dr. Mehmet Oral aramıştı.
"Abi, Deniz Bey bizim hastanede" diye olanları anlatmıştı. Tv ve
internete baktım bir bilgi yoktu. Sonra Sayın Milletvekilimiz Prof. Dr. Metin Lütfi
Baydar Hocayı aradım, konuştuk.
İbn-i Sina Hastanesine vardığımda, Doktor tanıdıkların bilgilerine göre o kadar
da korkulacak bir şey yoktu. Hatta, Antalya'dan uçak ile gelen eşi Olcay
Hanımefendiye bile: "Niçin geldin ki, öğleden sonra eve geleceğim nasıl
olsa" demiş.
--Sonra, gelenlerin ve olanların sonu gelmedi. O hastaneden çıkınca (gelişinden
4-5 ay sonra) gideceği GATA Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon merkezine,
götürüldüğü yurt dışından aylar sonra, önce İbn-i Sina dengi GATA'nın hastane
bölümüne, aylar sonra götürülecekti.
--"Yüreğim ürperir kapı çalınsa/ Esleyen yelimden hile sezerler/ Künyeler
kazınır demir sandıkta/ Savrulup gidiyor ömür dediğin" Evet savrulup
gidiyor ömür dediğin. Hem de Deniz Baykal olarak.
--Aslında insanoğlu, her yerde ve zamanda aynı olsa da, karşıdakilerin
beklentilerine göre bir yere konuluyor. Değerli Başkanım ve Vekilim Yılmaz Ateş gibi
her taş yerinde ağır olmuyor.
--Çok yakından tanıyanlar bilir. Sayın Baykal ile çok özel ilişki ve diyaloglarımız
vardı. Benim onda ki yerimi bilmem ama, onun bende ki yeri, bana yaptıkları ile
değerlendirebileceğim şeylerin ötesindeydi. O koskoca bilge, yurtsever bir
siyasi lider idi. Bu yurtsever tavrı, kendine aşrı güveni; belki bu gün
sağlıklı olsa, daha net görebileceği çevreyi kağıt gibi buruşturup atardı.
Attığı bazı şeylere üzülerek. Kendisine geleceğim dediğim zaman, "kimin
ile ne konuda" diye sorardı. Ben de ya söyler ya da gelince görürsünüz
diyerek, sadece Olcay Hanımefendinin olduğu eve giderdim. Yaptıkları ile
olmasa da konuşmaları ile "özel" olduğumu hissettirirdi. Hatta Metin Hoca
ve başka bir arkadaşım ile evde iken bana günah çıkarırcasına söylediği
"İbrahim, sana...... verilirmiş!.. "sözünü oradakiler şaşkınlık ile
dinlemiştik. 2015 seçimlerinde beni listede istemesinden sonra (yanlış
anımsamıyorum değil mi Metin hocam),
Değerli büyüğüm Dr Kadri Yakut ile
konuşmaları ise bir başkaydı, yarınlar için.
--"Dışı eli yakar içi de seni/ Sona eklenmeli sözün incesi
Ayrılık gününü kör dereleri/ Bölünüp gidiyor nehir dediğin"
--Evet, bu gün sayın Deniz Baykal hastanede, bir kısım sorunlar yaşasa da yine
de o sağlam dimağı/beyin ve hafızası yerinde sayılır. Hoş, Yurt dışından
geldikten sonra, Olcay Hanımın izni ile gördüğümde iyiydi; o günden sonra Aslı
Baykal hanımın duvarını aşıp görüşemedim ama görenler gayet iyi olduğunu
söylüyorlar. Popülizmi pek sevmezdi. gel gör ki, halkımızın bu popülist olay ve
kişiler olan aşkı, onu da bu popülist yaklaşımdan uzak tutamazdı. Zülfü Livaneli
ile diyaloğu da böyleydi. Simdi seçim zamanı. (Bunu deyince de, kendisine
Bill Clinton’un seçim kampanyasından aşırıp CHP'nin seçim sloganına
çevirdiğimiz "ŞİMDİ CHP ZAMANI" sloganı geldi.) Bazıları ona gidip,
seçmene selam çaksa da; O bunun ötesinde bir değer hak ediyor. Son
seçimlerde ki Milletvekili olması ile ilgili değerlendirmeleri bu yazının
dışında ve onun daha sağlıklı iken vermeyeceği bir olay ve karar olarak değerlendiriyor
ve görüyorum. Bu gün işine gelenlerin, işine geldiği yerde anımsadığı bir kişi
yapılmaya çalışılsa da; DENİZ BAYKAL, her türlü haklı-haksız eleştiriye rağmen,
Ülkesi, Milleti için çok şey yapmıştır. Sayın Ö. Genel Başkanımız Deniz
Baykal'a geçmiş olsun dileklerimle, bir an önce penceresinden Ankara'ya baktığı
Angora'da ki evine dönmesini diliyor ve Değerli Hanımefendi Olcay Hanımında
kendi elleri ile hazırlayıp ikram ettiği çay ve pastaları da özlediğimizi
duyuralım istedim.
Evet ya,
"Bir insan ömrünü neye vermeli/ Para mı onur mu taş dikenli yol
Ağacın köküne inmek mi yoksa/ Çırpınıp duruyor yaprak dediğin"