25-26 Temmuz 2020 tarihinde yapılacak olan 37. Olağan CHP Kurultayı’ndan beklentilerimiz nelerdir?

Kurultay; zamanı, yapılacağı yer ve koşullar itibariyle doğru zamanda ve doğru yerde yapılmamaktadır. Aceleye getirilmiştir.

Bu kurultayın İKTİDARA GELİYORUZ kurultayı olması doğrudur. Böyle bir algının kamuoyunda yaratılması; yerel yönetimlerde sağlanan başarı nedeniyle şu anda daha rahatça sağlanacaktır.

Aile Sigortası gibi vaatlerimiz daha sık yinelenerek, bu ve benzeri projelerimizi gerçekleştirecek güçte ve durumda olduğumuza ilişkin bir algı yaratmak gerekiyor.

Bu kurultay GÜÇ GÖSTERİSİ haline gelmeliydi. Salgın nedeniyle buna olanak bulamadığımız açıktır. AKP iktidarının keyfi yönetiminde bu ancak böyle olur. Çünkü 24 Temmuz Lozan Antlaşmasının yıldönümü nedeniyle Antalya Cumhuriyet Meydanında Atatürk yontusunun önüne “salgın hastalık nedeniyle” beş-altı yüz kişinin çiçek koymasını yasaklayan Antalya Valiliği karşısında en az üç bin kişinin katılacağı Kurultayın yapılmasında sakınca görmeyen Hükümet var. Bu ne yaman bir çelişki!

Her ne kadar “baroların bölünmesiyle ilgili” yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine dava açılmış ise de bütün güçleriyle direnen Baro Başkanlarına uzak durulmuştur. Oysa, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin duvarının dibinde kendileri hakkındaki kanunla ilgili açıklamalarının dinlenmemesi nedeniyle günlerce aç, susuz, polis ablukası altında direnen baro başkanlarına sahip çıkılmalı ve onlar istemese bile öncelikle Ankara örgütünün her ilçesinin ayrı bir günde polis barikatının dışında da olsa baro başkanlarını ziyaret etmesi sağlanmalıydı. Baro başkanlarının işi siyasallaştırmama anlayışına rağmen halkın onlara sahip çıktığı dirayetle kamuoyuna işlenmeliydi.

Nitekim Anayasa Mahkemesinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin ret kararı davayı da reddedeceğinin bir göstergesidir. Bu kadar açık şekilde demokrasiye ve Anayasaya aykırı bir yasayı iptal etmezse demokrasi nasıl ayakta kalır? Buna ilişkin bir dizi eylem kararı Kurultay’da tartışılıp kabul edilmelidir.

AKP iktidarının bir “Algı Yönetimi İktidarı” olduğu kesindir. Bizim ise “toplumsal algı yönetimi” konusunda eksiklerimiz var.

CHP’nin “İki maskeyi yurttaşlara parasız dağıtamayan, beceriksiz iktidar” algısını sürdürmesi gerekirken, AKP “Baroları Bölme Yasası, Ayasofya’yı müze olmaktan çıkarma” gibi “iktidarımız devam ediyor, kafasının kaldıranın başını ezeriz” algısına karşı “hâlâ ülkeyi yönetemiyorlar” algısını devam ettiremedik.

CHP’de yeni bir yapılanma olmalıdır. Sokakta üye kaydı doğru olmamıştır. İnternetten üye kaydı yanlıştır. Her yeni üyenin ilçeler tarafından incelenmesi, üye adayının en az altı ay süreyle ilçelerde askıya çıkarılarak itirazların değerlendirilmesi gerekir.

Üye kayıtları sağlıklı hale dönüştürüldükten sonra Genel Başkan seçiminin “Türkiye’de Partiye Kayıtlı Tüm Üyelerin” oylarıyla yapılması kabul edilmelidir.

Üyelik aidatını ödemeyen üyenin, üyelik hakları askıya alınmalı ve üye aidatını ödediği takdirde parti içi seçimlerde oy kullanma hakkını kullanabilmelidir.

CHP kendi ilkelerine sahip çıkmalıdır. CHP ancak, kendisi olursa iktidar olur.

CHP’de bir “Algı Yönetimi Merkezi” kurulmalıdır. Ordunun siyasete sürekli müdahale etmesiyle ilgili bir algı oluşturulup Türkiye Cumhuriyeti Ordusunun iki astsubayının tutuklanmasıyla başlayıp, Emekli subayların, muvazzaf subayların, sonra da en üst düzey subayların ve en sonunda Genelkurmay Başkanının hem de terör örgütü üyesi olduğu savıyla -tepkisiz- tutuklatıldığı unutulmamalıdır. Aynı şekilde Yargıtay-Danıştay-Sayıştay gibi kurumlar tasfiye edilirken halkın tepkisiz kalması da algı yönetimi sayesindedir.

Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun doğru çabalarıyla İYİ Parti ile kurulan “Millet İttifakı” doğrudur, devam ettirilmelidir. Ancak bu durum CHP’nin tek başına iktidar hedefinden vazgeçtiği izlenimi uyandırmamalıdır.

Merkez Yönetim Kurulunu (MYK) parti meclisi seçmelidir. Bugün Genel Başkanın yetkileri tek adam rejimindeki gibidir. Her şeyin tek adama göre düzenlendiği bir partinin demokratik olduğunu söylemek olanaksızdır. Kaldı ki yaşanmış bir “Ekmelettin İhsanoğlu” deneyimi bulunmaktadır.

Belediye ile Örgütler arasındaki ilişkiler yeniden düzenlenmelidir. Belediye Başkanlarının bazıları “kendileri sayesinde seçim kazanıldığı” inancıyla örgütün seçilmiş unsurlarıyla iş birliği yapmamakta; yetkilerini kullanarak kendilerine örgütü de ele geçiren bir krallık yaratmaktadırlar. Bu kabul edilemez.

Genel Merkezin CHP örgütlerini, Belediye Başkanlarına havale eden, teslim eden, teslim olma mecburiyetinde bırakan politikası doğru ve adil değildir.

Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümleri ve kadrosuyla iktidar olur olmaz, Yakın, Acil Altı Aylık, Bir Yıllık ve Dört Yıllık programlar hazırlanarak halkın dikkatine sunulmalıdır.

Demokratik, Laik, Kuvvetler Ayrılığı Sistemi uygulanan bir Türkiye mi? Yoksa “sadaka gibi demokrasi”, “şeriat ve din kurallarıyla yönetilen”, “Mahkemelerin iktidarın ve tek adamın emrinde olduğu” bir Türkiye mi?

CHP Kurultayı, her yönüyle tarihsel bir önem taşıyor.