Tüm dünya son bir yıldır küresel boyutta yaşanan salgın ile
baş etmeye çalışıyor. Salgını önleme çabaları, sokağa çıkma yasakları, tedavi
süreci ve aşı ar-ge’leri derken tartışmaların ardı arkası kesilmiyor. Komplo
teorileri bir yana küresel bazda ülkelerin ortak bir politikada birleşememeleri
de her geçen gün yeni tartışmaları fitillemektedir. Devlet politikaları,
esnafın sorunları, eğitime nasıl devam edileceği derken tüm dünya toplumsa
değişim sürecine hızlı bir geçişle salgını mı yönetelim değişim süreci ile mi baş
edelim arasında bocalayıp durmaktadır.
Bu noktada belki de hiç konuşulmayan başka bir bakış
açısıyla konuya değinmeliyiz. Bilinen odur ki her afet toplumsal olarak çok
ciddi sıkıntılar doğurur. Bu salgın sürecinde de ekonomik sistemler çökmekte,
eğitim sistemine karar verilememekte ve aile yapısı kökten değişikliğe uğramaya
başlamaktadır. Süreç kontrol altına alınamazsa küresel bazda toplumsal kaos
ortamı oluşacağının sinyallerini görmekteyiz.
Ancak her zaman durum bu kadar kötü olmayabilir. Salgın
süreçleri toplumsal dönüşümlere gebedirler ve bu değişimler çoğu zaman bir
avantaj olark karımzıa çıkar. Her değişim sancılıdır ancak değişim yeniliklerin
de beraberinde gelmesi demektir. Toplumlar bu yeniliklere ne kadar çabuk adapte
olup süreç yönetimini sağlıklı oluşturabilirlerse işte afet sonrası toplumsal
değişimler toplumlar için bir avantaj haline gelmektedir.
Covid19 pandemi sürecinde de avantaj sağlayan mikro ekonomik
süreçleri gözlemlemeye başladık. Özellikle KOBİ sel bazda gerçekleşen bu
gelişim ve değişimler doğru yönetilirse makro ekonomik sistemlerin lokomotifi
olarak afet krizini avantaja çevirme yolunda ilerleyebileceklerdir.
Bu sürreçlte tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de özellikle temizlik,
medikal ve bilişim sektörleri bir şahlanma yaşayarak büyüme trendi sürecine
girmişlerdir.
Özellikle sterilizasyon zorunluluğu gerekçesi ile
dezenfektan ve maske üreticileri ciddi işlem hacmine ulaşmış görünmektedirler.
Aldıkları siparişler ve siparişlerin aciliyetleri dolayısıyla hem
makineleşmelerini hem de istihdamlarını yükselterek makro düzeyde üretim,
ihracat ve istihdama katkı sağlamışlardır. Temizilk ve medikal sektörü at başı
olarak krizi fırsata çeviren sektörler olarak listenin en üst sıralarında yer
almaktadırlar. Bu sektörlere yönelik hammadde ihtiyacını karşılayan kumaş,
iplik, saf alkol, kimyasal madde üreticileri de pandemi sürecinde büyüyen
firmalar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bunun yanı sıra eğitim sisteminin değişmesi ve e-ticaret
taleplerinin artması da bilişim sektörüne ciddi bir ivme kazandırmıştır. Bu
ivme sadece alım-satım odaklı olmayıp üretime de yansımış bulunmaktadır. Bu
sektörde de hem yazılımsal olarak hem de donanımsal olarak hızlı bir üretim
süreci yaşanmaktadır. Perakende mağazaları dijital mağazalar haline dönüşmeye
başlamışlar böylece yeni uygulama ve programların yazılmasını da hızlanmakla
beraber yeni iş türlerinin (sosyal medya, dijital danışmanlık… vb.) oluşum ve
gelişimini de hızlandırmışlardır. Özellikle bu sektörde ciddi bir insan girdisi
karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizin yazılım eğitimi almış gençleri salgında
kendilerine kariyer yapabilecekleri iş fırsatlarını yakalayabilmektedirler.
Yine pandeminin bir etkisi de
markalaşma yönünde bir avantaj olarak gözlemlendi. Toplumsal güvensizliğin
arttığı bir ortamda tüketiciler kullandıkları ürünlere olan güvenlerini Özel
Markalı (private lavel /PL) ürünler ile sağlamaya çalıştırlar. Tüm dünyada
olduğu gibi ülkemizdede PL sektörü en çok büyüyen ilk sektör olarak karşımıza
çıktı. Hangi iş kolu olursa olsun markalaşmayı gerçekleştirebilen ve marka
güvenirliği oluşturabilmeyi başaran firmalar yükseliş gidişatını kaçırmadılar.
Çünkü pandeminin toplumsal olarak hassas hale getirdiği en önemli kavram GÜVEN
dir. Artık güvenirlik tüm değerlerin üzerinde bir değer olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Bu ana sektörlere ek olarak destekleyici alt sektörlerin de ciddi
bir ivme kaydettiğini gözardı etmemiştik. Ancak özellikle bir alt sektör var ki
bu süreçte belki de en çok ihtiyaç duyulan ve ülke ticaretine katkı sağlayan
sektör olarak sayılabilir. Lojistik sektörü afet krizini fırsata çeviren en
önde gelen sektörler arasında kendine yer bulabilmiştir. Pandemi gerekçesi ile
alınan önlemler içerisinde alışveriş ve yeme içme ihtiyacının dijital
platformlar üzerinden karşılanmaya başlaması ile birlikte lojistik sektörü de
hatırı sayılır derecede işlem hacmini aşışlardır. Süreç içerisinde de yeni
lojistik firmaları ile de tanışmaya başlayabiliriz. Uzmanlar tarafından pandemi
sürecinde yapılabilecek en iyi yatırımlardan biri olarak değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak kötü gidişatı eleştirmek her duyarlı vatandaşın
bir görevidir ancak özellikle kriz dönemlerini fırsata çevirebilmek için
toplumu iyi okumak gerekmektedir. Alışıla gelmiş ekonomik sistemlerin çökmekte
olduğu ve tüm dünyanın dijital dönemde böyle bir salgını ilk defa yaşadığı unutulmamalıdır.
Tüm bu çöküş ve değişimin arkasında insan var olmaya devam ettiği sürece
ihtiyaçları da var olmaya devam edecektir. Ekonominin çok basit bir kuralı
vardır. Arz-talep ilişkisi. Kriz dönemlerinde bu ilişki ve mevcut dengeler
değişirken yapılması gereken tek şy olabilecek yeni dengeleri öngörüp
yatırımlarımızı ona göre yapmaktır.