Orta okul 1. ve 2. sınıfları parasız yatılı okuduğumuz Karaman Lisesi’nden bir arkadaşım Antalya’da bir vakıf lisesini yönetiyor. Pazar sabahı tembelliğiyle sosyal medyaya göz attığımda, paylaştığı güzel bir bir alıntı sayesinde, nicedir unuttuğum bir dil ve düşün lezzetinden tatmış oldum. Cemil Meriç’in Jurnal’indendi alıntı:

“Münakaşada zafer, mağlup olanındır. Yenilmek zenginleşmektir. Bilmediğinizi öğreneceksiniz ve ego denen köpek havlamayacak. Münakaşada zafer. Münakaşa hakikati birlikte aramaktır. Adeta bir ormandasınız, ve mesela bir kaynak arıyorsunuz. Önce arkadaşımız bulup sesleniyor size; evraka! Ne sevinilecek şey! Yalnız bir temele dayanmalı münakaşa. Herkesin bildiklerini bileceksiniz. Sonra yeniyi arayacaksınız. Hakikat bin bir cepheli, bin bir görünüşlü. Karşınızdaki göremediğinizi gösterecek size. Sizden farklı düşündüğü ölçüde yaratıcı ve öğreticidir. Adeta beraberce bir heykel yapıyorsunuz. İnsan yardımcısına nasıl kızar? Cemiyetle birlikte hakikatler de gelişir. Tek tehlike bunu kavramamak. Kızıl şal görmüş İspanyol boğası gibi, her düşünceye, her düşünene saldırmak. Bu canım memleket, bu yüzden bir cüzzamlılar ülkesidir. Ben herhangi bir tarikatın sözcüsü değilim. Yani ilan edecek hazır bir formülüm yok. Derslerimde de, konuşmalarımda da tekrarladığım ve darağacına kadar tekrarlayacağım tek hakikat; her düşünceye saygı.”

 Yoğun bir şekilde kendi resimlerini çekip başkalarına gösteren, ya da dayanaksız, derinliksiz ve bilgisiz fikir deklarasyonları için kullanılan yaşlı ve trajik medyadaki bu düzeyli küçücük alıntı beni yüreklendirmiş olmalı ki arkadaşımın paylaşımına bir “like” kondurmaktansa aşağıdaki yorumu ekledim:

 ‘Münakaşa’, eskrim sporu gibi dostum.

 Ölümle bitecek gerçek bir kavganın, düellonun örneğin, düşün-fikir dünyasına taşınması.

 Bu defa, dövüşenlerin ‘tez’ ve ‘anti tez’ olduğunu söylemeye gerek yok.

 Oysa, büyük ‘mütefekkirimiz’ Meriç’in zerafeti ve olgunluğuna sahip olunmadıkça bu ‘tez’ ve ‘anti tez’ çatışmasından umulan ‘sentez’e genellikle varılamıyor.

 Çağımız insanı, fikri ya da maddi olsun, sunulan araçlara onların asıl işlevlerini anlamadan sahip oluyor ve onları genellikle yanlış ya da eksik kullanıyor.

 Dolayısıyla ‘münakaşa’, ‘sentez’ yerine, çok daha fazla münakaşa yaratıyor.

 ‘Tez’ ve ‘anti tez’ çatışması yeni tezler ve anti tezler doğuruyor.

 Yalnız kabahat bütün bütüne günümüz insanında da değil. ‘Münakaşa’ üstünden bir konuda anlaşmayı veya düşünsel olarak zenginleştirmeyi vaat eden ‘diyalektik’ yöntemin kendisinin de umulanın gerçekleşmesine yeterince elverişli olmadığı anlaşılıyor.

 Diyalektik yerine (bunu sohbetimiz bağlamında ‘münakaşa’ diye okumakta mahzur olmadığını düşünüyorum) ‘diyalojik’ olmak; sentez üretmekte, anlaşmaya varmakta veya düşünsel zenginlik elde etmekte daha elverişli bir yöntem olarak görülüyor çağımızda.

 Felsefi ‘öteki’ kavramı, buradan kaynaklı değilse bile, bununla çok ilgili.

 ‘Öteki’; ben olmayan, benim gibi olmayan, farklı olandır.

 Buna göre; bir ‘münakaşa’da ben öteki gibi düşünmek, tezimi ötekinin anlayacağı gibi anlatmak, ötekinin duygularını duymak çabası içinde olmalıyım.

 Bu iki tarafın da seçtiği bir yöntem olursa, ki bu bir alet kullanmaktan çok düşünsel bir dönüşüm geçirmeyi gereksinir, ‘münakaşa’dan hep beklenen fakat elde edilmeyenleri elde edebiliriz.

 Tıpkı ‘öteki’ kavramı gibi ‘empati’ kavramı da bu düşünce tarzının kurucu kavramlarındandır; kendin olmayı sürdürerek, fakat ötekine anlayış göstermekten daha ötesine geçerek onu anlamak, onunla duygudaş olmak demeye gelmektedir.

 Bu düşünsel olgunluğun elde edilmesinde sizler gibi eğitmenlere ve eğitim kurumlarına muhtacız. Yeter ki, toplumun ya da dünyanın bütününe hakim olan ilkel, kavgacı ‘diyalektiğe’ taraftar yetiştirme misyonunu benimsemek gibi özel amaçlar üzere var edilmiş olmasınlar.

 Atatürk’ün yeterince nüfuz edilmeden tekrar edile gelen ifadelerinden biri eğitimimizin misyonunu (asıl işinin ne olduğunu) bu bağlamda eksiksiz ifade eder: Fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmek!

 Bu yolda başarılar dilerim. Cemil Meriç üstadın ruhu şad olsun.

 Dostlukla,

 Yatılı okul arkadaşın.

 Arkadaşım notumu okumuş. ‘‘Like” lamış olmasından anlıyorum. Eh, Facebook’tan bundan fazla bir etkileşim beklememek gerek değil mi?