Çocukluğumuzu 78 Gençliği ile yaşadık. Dövdük, dayak yedik, sövdük, sövüldük ama herşeyin ve herkesin bir tarafı ve olmayanların da bir Araf'ı (dinsel inanca göre cennet ile cehennem arasında bulunan bir yer.) vardı.

 

    Süleyman Demirel (AP) ve Bülent Ecevit(CHP) biri birilerine ne diyeceklerini bilirler, seçmen de kendisini bir şekilde bir yerlerde hisseder, düşünür bulurdu.

 

    Ve bir gün "gençler birbirini öldürüyor" diyen Sam Amcanın çocukları, sabah birine verdikleri silahı, akşam da ötekine vererek oyunda senaryoyu yazıyor, suflorleri aracılığı ile de konuşuyorlardı.

 

    Bunu, ABD resmi belgeleri üzerinde ki yasağın kalkması ve  WikiLeaks, Edward Snowden gibi bilgileri sızdıran kaynaklardan öğreniyorduk, ama biz boğazımıza kadar boka battıktan sonra.

 

    Sonra bir gün devletin bahçeli, köşklü, saraylısı çıktı dedi ki, "Haydiiiii, şeçimeeeee!.." komutu ile, elleri kolları, yolları bağlanan; ağlatılan, pullatılan, iki dizeye toplumu diz çöktürtülenler çıkartıldı ortalığa.

 

    Ve "yek başına, tek başına iktidar", altın tepsilerde konuşmamaktan sıkıntılı, şikayetçi olanlara, "konuşanı alın içeri" diyenlere sunuldu.

 

    Her ne kadar domuz "kötü bir hayvan" olsa da, yine de karşında talan edilecek bir kamu olduğundan, "devletin malı deniz, yemeyen domuz" sayılıp, "yerli ve milli" bir yalana ve talana kurban edildi.

 

    Bunları da yedik yuttuk, özgürlük, demokrasi ve demokratlık adına  ses çıkarmadık. Oysa, atalar derler ki, "yüz verirsen deliye, gelir sıçar halıya"!..

 

    Herkes, her şeyi biliyordu. Çünkü, bir konuşmasında Gezi Parkı olaylarına değinen Başbakan Tayyip Erdoğan, "Gezi Parkı'nda bize saldıranlar kimler ise, Ahmet Kaya'ya saldıranlar da onlardı. Şimdi açıklama yapıyorlar, ben Ahmet Kaya'ya saldırı olurken tuvaletteydim diyorlar. Ulan hepiniz oradaydınız be"!..

 

    Bunu da geçelim.

 

    Adam gibi devletimize ve milletimize bir ömür boyu hizmet ettik. Bürokrasi de herkes bizim solcu olduğumuzu bilirdi ama herkes bir çalışır ise, biz beş çalışmak; herkes konuşurken biz cümlenin bitmesini beklemeden, "leb demeden, leblebiyi" anlamak zorundaydık. Yoksa, biz kimse görmez, görseler de görmezlikten gelirlerdi.

 

    Sonra memleketin sol-sosyal demokrat partisinde eğitimimizden, bürokratik deneyimimizden elde ettiğimiz bilgi ve deneyimi siyasete sunalım dedik, her seçimde kendimizi sazan yerine koyup, alın terimiz ile kazandığımız paraları, siyasetin tüccarlarına "aday adayı" sazanlığı ile bağışladık. Sonuç? Hiç.

 

    Haaa, nedenini bu günler anlıyoruz. Biz o günlerde de biliyorduk, kimin kimden neden ve nasıl korktuğunu. Karacalar, geyikler, saçma sapan işlerin ne, nasıl ve nerede olduğunu ama, hani yine derler ya atalar, "ananı beceren mahallenin kadısı, kimi kime şikayet edersin"!

 

Yaşananları görüyor, biliyor ve anlatıyorduk.  Dinleyenlerin bir kısmı bundan ders çıkartıp aynı yöntemleri kullanıp ön sıralarda yer alırken, anlayanların çoğu ise, bizi her şeyi gören bilenler olarak tehlikeli buluyordu.

 

    Sonuç, iyi ki Sedat Peker konuşmaya başladı da, "Pandora'nın kutusu açıldı", herkesin her şeyi ortaya saçıldı. Çünkü, her şey olurken, herkes oradaydı. "Tencere dibin kara, seninki benden kara"

 

    Gelinen noktada en önemli olay, önceliklerdir.

 

    Devletin Bahçesinde keyif çatan, yönetimin en ince taktik ve tekniklerini kullanmayı bilen bir Ak Parti tek adamlı yönetimi ve karşında da kimin eli kimin cebinde olduğu belli olmayan bir muhalefet kitlesi ve sazan yerine konulan seçmeni var.

 

    İktidar, bir yönetim savaşıdır. Herkes en iyi ordu, asker ve donanımları ile savaşır. Tek adamın yönettiği, bahçeli Ak Parti hükümetleri ise, yönetimin en iyi strateji ve taktiklerini uygulayarak yoluna devam ediyor. Allahtan milletin mutfağı yanıyor da, herkes burnundan soluyor, ilk kez bu seçimlerde her şey olabilir.

 

    O yüzden, muhalefete ve muhalefetteki bazı kişilere yöneltilen suçlama, iftira, isterse de gerçekleri herkesin kendi içinde değerlendirmesi elbette ki gerekir.

 

    Ama Sedat Peker'in Ak Parti Hükümetinin bir çok üyelerine yaptığı hedef göstermeler varken, Uğur Dündar ve Yılmaz Özdil'in takışması, "cambaza bak" olmuştur ve kendileri de bunu tez fak etmişlerdir.

 

    Elbette ki Korkmaz Karaca hangi bilgi, deneyim ve becerileri ile Siz CHP kayıtlı üye ve Delegelerinin oyları ile PM'ye seçtiğinizi düşünün.

 

    Gerçekleri yazan, çizen ve bürokratik yaşamında, çoğu partili ve hemşerinin yanında olan bizleri, neden görmezlikten geldiğinizi sormayacağım, ama; bu günler parti içi sorun sayılacak tartışmaları da ulu orta yapmanın, mevcut  iktidar dışında kimseye bir yararı yoktur.

 

    O yüzden, ""128 milyar dolar nerede?" soruları ile Sedat Peker'in çektiği tuğlalar ile yıkılan duvardan görünen içerinin, üstüne ciddi ciddi gidilmelidir.

 

    Yoksa, bu kez de Bodrum Yalıkavak Marina, Fabrikalardan sonra halkın da üstüne "çökülür" ise, ortada ne devlet, ne millet ne de siz kalırsınız!...

 

    Karar sizin!..