Myra antik Kenti’nden günyüzünde kalan kaya mezarları ve
tiyatronun bulunduğu bölgeyi ılık bir kış sabahında gezdim. Güzel bir geceden
uyanılan sabahta tarihin derinliğine sığınmak, arınmak belki de en güzeli.
Yine Demre’deyiz. Eveeettt. Hatta bununla da bitmeyecek. Daha
bunun müzesi var, Çayağzı var, Beymelek Lagünü var. Ben dedim Buse’ye. “Yazı
dizisi hazırlayalım, seri olsun” dedim, ama o “formatı bozmayalım” dedi. Bu
arada geçen hafta randevuyu kaynattım. Masal yazmayıp sizi gündemin
gerçekleriyle baş başa bıraktım.
“Demre ilçesinin kuzey yamaçlarındaki antik kent” diyesim var ama diyemiyorum. Çünkü hepimizin kabul ettiği
gerçek, bugün Demre ilçesinin altını kazsak koskoca bir şehir çıkacak.
Kilisenin fiziki yapısı ve coğrafi arşiv bunu işaret ediyor.
Myra antik Kenti’nden günyüzünde kalan kaya mezarları ve
tiyatronun bulunduğu bölgeyi ılık bir kış sabahında gezdim. Güzel bir geceden
uyanılan sabahta tarihin derinliğine sığınmak, arınmak belki de en güzeli.
Düşünsenize, binlerce yıl önce; binlerce kişinin toplanıp memleket meselesi
tartıştığı veya sanatla haşır neşir olduğu tiyatro binasında tek başına bir
Yörük.
Tiyatronun taşları arasında “buradayım” diyen papatyalara
bakıyorum uzun uzun. Sonra en üst bölgeye çıkıp bir kez daha Demre Ovası’na
bakıyorum. Bahçeler, evler, yollar. Hergün biraz daha büyüyor Demre. Binlerde
yıllık medeniyetin üstünde yeni bir medeniyet sürüyor. Kaya mezarlarını
seyrediyorum. 35 yıllık aşinalığa rağmen hala ilk kez görmüş gibi hayran hayran
bakıyorum.
Kitabesini okuyorum. Biraz zor ama olanaksız değil. Eh Ertuğrul
bey bakanlığı bırakınca buralar biraz ihmal edilmiş gibi sanki. Hatırlarsam
Likya Müzesi’ndeki durumda da bu yaklaşımı pekiştiririz.
MYRA:
Bugünkü Demre İlçe merkezinde ve civarında yer alan Myra Antik
Kenti, aynı adı taşıyan ova üzerinde kurulmuştur. Myros nehrinin (bugünkü Demre
Çayı) batısındaki ulaşıma elverişli kanal ile şehrin denizle bağlantısı
sağlanmaktaydı. Kanalın diğer yanında yer alan Andriake (Çayağzı) Limanı’ndan
da bölgenin deniz ulaşımı ve ticareti yürütülmekteydi. Myra Antik Kenti
özellikle Likya Dönemi kaya mezarları, Roma Dönemi tiyatrosu ve Bizans Dönemi
Aziz Nikolaos Kilisesi (Noel Baba) ile ünlüdür. Kaya mezarları, Likçe yazıtları
ve sikkeler, Myra'nın en azından İ.Ö. 5. yy.dan itibaren varlığını sürdürdüğünü
gösterirler. Strabon'un verdiği bilgiye göre Likya Birliğinin altı büyük
kentinden biri olan Myra, Likçe yazıtlarda Myrrh adıyla anılır.
Myra, 7. yy.dan itibaren gerek deprem, su baskını ve Demre
Çayı'nın getirdiği alüvyonlar, gerekse Arap akınları sebebiyle önemini yitirip
12. yy.da köy hüviyetine dönüşmüştür.
Tiyatronun hemen iki yanında, kabartmalı veya düz kaya mezarları
yer alır. Likyalıların ahşap ev mimarisinin kaya mezarlarına en iyi uyarlanmış
örnekleri olan Myra mezarlarının içinde, ölüyü ve yakınlarını betimleyen
kabartmalı mezar, en ilginç örneklerden biridir.
Ayrıca yine kabartmalı veya kitabeli birçok kaya mezarı, kayalığın
güneye bakan yüzünde üst üste veya yan yana sıralanmaktadır.
Tiyatro yakınındaki şehir merkezine giderken yolun solundaki hamam
kalıntıları ise Roma Dönemi tuğla mimarisinin erken ve ilginç örneklerini
oluştururlar. Şehrin su ihtiyacı, Demre Çayının aktığı vadi kenarındaki kayaya
oyulmuş kanallarla karşılanmaktaydı. Likya konfederasyonunda 3 oy hakkına sahip
6 şehirden biri olan Myra'nın "En parlak kent" unvanıyla anılması ne
denli önemli bir kent olduğunu göstermektedir. Myra'nın Likya konfederasyonuna
ait sikkelerin yanında kendi adıyla basılmış sikkelerinde, şehrin ana tanrıçası
Artemis'in Anadolu'nun en eski tanrıçası Kybele formunda temsil edilmiş olması
ayrı bir önem taşımaktadır. İ.S. ö.yy.da Likya eyaletinin başkenti olan
Myra'nın, St. Paul ve arkadaşlarının uğradıkları şehir olması Hıristiyanlıkça
da özei bir önem taşımaktadır.
Turnikeden çıkıp hemen oracıktaki bir nasıl derdik eskiden “Ç
Çay Bahçesi mi?
Hah, öyle bir mekana oturuyorum. Bu arada kalabalık bir Rus gurup giriyor
Myra’ya. Ben sert kahvemi yudumluyorum. Bundan sonraki rotam mı? Görelim Mevlam
neyler….