Bir zamanlar, yurt dışındaki görevli, diplomatlar şehit ediyordu. Ardından, Ülkenin güneydoğusu kan çanağına döndü. Her dağda, ovada, yolda bir çatışma, ölümler, ölümler.
--Önce
olayı çok boyutları ile, bu ülkenin yurttaşı olarak tek boyuta indirgeyelim ki,
bir orta nokta bulunsun, o noktada buluşalım.
--Şubat
ayı başından bu yana, aldı başına bir Anayasa değişikliği lafı. Tamam yasa
değişkliğini anlarım, çünkü yasalar, hakim grup ve sınıfların çıkarına uygun
olarak, dönem dönem değişir, yenisi yapılır.
--Ama
Anayasa ise, bir "TOPLUMSAL MUTABAKAT" metnidir. Çok özel durumlar ve
şartlar gerektirir.
---ABD,
250 yıllık(4 Temmuz 1776) bir Federal Devlettir. Anayasası, 17 Eylül 1787'de
Philadelphia, Pensilvanya'da Anayasa Konvansiyonu'nca ve daha sonra her bir
eyalet konvansiyonu tarafından "halk adına" kabul edilerek yürürlüğe
girmiş, bu güne kadar da, köklü bir değişiklik yapılmadan bu günlere gelmiştir.
--İngiltere/Birleşik
Krallık'da bilinen anlamıyla bir Anayasa yoktur. Ancak, ingiltere Anayasası,
siyasi yapısını oluşturan yasalar ve ilkeler bütünüdür. Bireyler ile devlet
arasındaki ilişki; yasama, yürütme ve yargının işleyişi hakkında düzenlemeleri
içerir. İngiliz Anayasası'nın büyük bir bölümü kanunlar, mahkeme kararları,
uzman çalışmaları ve antlaşmalar gibi yazı metinleri doğrultusunda
şekillenmiştir.
--Ben
yıllardır devletin Bürokrokratlığını yaptım. Devleti de, siyasileri de
"ıcığından, cıcığına kadar yakından tanır, bilirim".
--Peki,
bizde ki bu anayasa yazma hevesi nerden geliyor. 23 Nİsan 1920'de Büyük Millet
Meclisi açılmış, Kurtuluş Savaşını yönetmekten, Lozan Barış Antlaşmasını
yapmaktan tutun da, yeni devletin kurulmasına ve anayasasının hazırlanmasına ve
ardından da o zor şartlarda Cumhuriyetin ilanına kadar bir süreç yönetilmiştir.
--Ayrıca,
20 Ocak 1921'de kabul edilen Anayasa ise, Osmanlı Devleti Anayasası olan,
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun ele alınıp, gözden geçirilmesi ile zorunlu olarak
yapılan bir anayasadır.
--1924
Anayasası ise, Türkiye Cumhuriyetinin temelini ve ilkelerini oluşturmuştur.
Nitekim anayasanın 1. maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” demektedir.
--Burada
karıştırılmaması gereken bir durum vardır.
--Türkiye
Cumhuriyeti Devleti, yıkılmış, teslim olmuş bir Osmanlı Devletinin enkazı
içinden, Osmanlının bu teslimiyetine karşı, teslim olduklarına karşı savaş
meydanlarında birer birer zaferler kazanarak, en sonunda da, Lozan'da rüştünü
ispat ederek, savaşanlarca kurulmuş bir Devlet ve Cumhuriyettir.
--Savaş
koşullarında ve savaştıkları devletilerin işbirlikçilerine rağmen ve onlarla
mücadele ede ede devletin temelleri atılmış ve Cumhuriyet, sapasağlam ilkeler
ve kurucu değerler üzerine oturtulmuştur.
--Bu
kurucu irade tarafından, daha çağdaş, uygar bir dünya devleti olması ve
yurttaşlarının daha sosyal bir devlette, yurtta yaşaması için, anayasalara,
zaman zaman bir takım eklemeler yapılmıştır.
--Son
zamanlarda ise, maalesef, uluslararası emperyal devletlerin ve şirketlerin
baskıları, kulisleri ve yürüttükleri süreçler ile bir takım değişiklikler
yapılmaktadır.
--Cumhuriyetin
Kurucuları, Anayasalarına "Devletçilik, Halkçılık" ilkelerini koyarak
devlet, yurttaş ortak katılımı ile fabrikalar, sanayi tesisleri, tarım
işletmeleri, çiftlikler kurmuşlardır.
--Ne
yazık ki, sonrası iktidarlar, globalleşiyor, küreselleşiyor, uluslararasına
açılıyoruz diye, ülkeyi, ve kamu kaynaklarını uluslararası şirketlerin ve
emperyal devletlerin önlerine, pencelerine atmışlardır.
--Bugün,
bir tek kamu/halk fabrikası kalmadığı gibi, o fabrikaların arazileri, binaları
peşkeş çekilmiş, kamunun bilgi birikimi de bedavaya verilip, yılların deneyim
ve bilgileri heba edilmiştir.
--Aslında
bu ülkenin aydınları, Üniversitelerinin akademisyenleri oturup da biz kaçıncı
"Cumhuriyet"teyizi araştırsalar iyi olur.
--Cumhuriyetin
kuruluşundan sonra ki, Atatürk, İnönü ve sonrası yöneticileri, Cumhuriyet
değerlerine bağlı kalarak, yurttaşın özgürlük ve refahını öncelemişlerdir.
--Tek
Partili Parlamenter Sistemden, Çok Partili Parlamenter Sisteme geçiş de, bunu
sonucudur. Her ne kadar, askeri bir darbenin sonucunda yapılmış olsa da, 1961
Anayasası, ülkenin ve yurttaşların gördüğü, yaşadığı en demokratik ve
özgürlükçü anayasa olarak herkes tarafından kabul edilir.
--Her
ne hikmetse, 1961'den sonra yapılan anayasalar, "ülkeye bol geliyor"
denilerek değiştirilmiş, yerine daha baskıcı anayasalar getirilmiştir.
--Mevcut
Ak Parti İktidarı da, yürürlükte ki 1982 Anayasasının bir çok maddesini
değiştirip, ardından da Parlamenter Sistemden, Başkanlık Sistemine geçerek, her
şeyin daha iyi olacağını söyleyip kabul ettirmesine karşın; aradan beş yıl bile
geçmeden, sistem değişikliği için anayasa değişikliği kulislerine başlaması çok
manidardır.
--Ülkenin
kalkınacağı, halkın refahının artacağı, yurttaşların daha özgür olacağı savları
ve vaatleri ile uluslararası kuruluş, şirket ve emperyal devletlerin baskıları,
kulisleri sonucu yapılan değişiklikler, bu çeverlerin değirmenlerine yeterince
su taşımıyor olmalı ki, yepyeni bir anayasa değişikliği kulisi içine
girilmiştir.
--Büyük
Orta Doğu Projesi, Yeniden Osmanlıcılık Projesi gibi bir çok emperyal proje
yerli işbirlikçilerinin sayesinde yürürlüğe konulmuş ise de, gelinen nokta da,
tünelin ışığı kaybolmuştur.
--O
yüzden, iktidarın da, muhalefetin de, Türklerin de, Kürtlerin de akıllarını
başlarına alıp, Cumhuriyetin kurucu değerlerinin farkına varmaları, bu değerler
çerçevesinde ve yurttaşların lehine uygulamalar ve düzenlemeler ile Türkiye
Büyük Millet Meclisinde soruna bir çözüm bulmaları zorunlu hale gelmiştir.
--Bu
işler, devlet geleneği, devlet terbiyesi ve devlet sevgisi ile büyüyen, yetişen
kadrolarca yapılabilir.
--Yok
öyle, ellerine tutuşturulan notlar, projeler ile televizyonlarda ahkam
kesenlerce, twit atanlarca bu süreç halkın, yurttaşın lehine işlemez, bu güne
kadar işlemediği gibi.
--Bu da, ister iktidar, ister muhalefet seçmeninin gözünü açmasına bağlıdır. Bu işler "goy goyculuk" yapılarak, çanak yalayarak yapılacak aşamayı çoktan geçmiştir.
--Bu süreç, Büyük Atatürk ve kurucu arkadaşlarının kanları, canlarıyla kurup, yurttaşlara emanet ettiği Cumhuriyet'ten çıkışın son mola istasyonudur. Ya herkes aklını başına alır düşünür, ya da .... ... ......!...
--Aranızda Iraklı, Suriyeli, Afrika Devletlerinden kaçıp gelen göçmen tanıdıkları olan var mı, hani sorayım dedim. Öylesine!..