45 gün sonra sandığa gideceğiz..
Referandumda Anayasa değişikliği ile
getirilmek istenen başkanlık sistemi için karar vereceğiz.
Son yılarda pek çok seçim yaşadık..
Her seçim öncesi ’bu seçim hayati önem taşıyor, ülkenin geleceğini, çocuklarımızın,
torunlarımızın geleceğini belirleyeceğiz’ düşüncesiyle sandık başına
gittik.
‘Herkes mutlaka oyunu kullanmalı, en önemli
yurttaşlık görevini yerine getirmeli’ anlayışını benimsedik ve ısrarlı
savunucusu olduk.
Bugün gelinen noktada ise 16 Nisan referandumunun çok daha önemli olduğu konusunda birleştik.
Çok seçim yapan bir ülke olmamıza karşın,
milli iradeye, yani seçmene gereken özeni göstermedik.
Doğruları anlatmadık, anlatamadık, anlatmak
için de gerekli koşulları yaratamadık.
Eskiden olduğu gibi siyasi liderler bir masa
etrafında buluşup, tartışmadılar, projelerini halka anlatmadılar, daha doğrusu
anlatamadılar.
Siyasi
centilmenlik rafa kalktı, propaganda dönemi ‘atış serbest’ havasına büründü..
Pek çoğuna zamanında kızdığımız Süleyman Demirel, Turgut Özal, Bülent
Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller, Doğu
Perinçek gibi liderleri mumla arar olduk.
Onlar hem halkın karşısında tartışır, hem de
eleştirilerini toplumu germeyen, kamplara bölmeyen, kutuplaştırmayan bir
üslupla yaparlardı.
Liderler açık hava toplantısı yapıyor, her
söylediği alkışlanıyor, sloganlarla destekleniyor.
Özellikle iktidar partisi bindirilmiş
kıtalarla gövde gösterisi yapıyor.
Genç
Parti Genel Başkanı Cem Uzan’dan kalma bir miras ise
seçim meydanlarının en önemli malzemesi olarak kullanılıyor.
Vatandaşların büyük bölümü yiyecek, içecek,
su, şapka, tişört, şemsiye için meydanlara koşuyor.
Kimin miting mönüsü kuvvetliyle o parti daha
çok izleyici topluyor.
Son 20 yılda yemeli-içmeli-hediyeli mitingler
moda oldu.
İş öyle bir noktaya geldi ki şehir şehir,
miting miting dolaşan gruplar ortaya çıktı.
Bununla da yetinilmedi, ‘paralı miting katılımcısı’ modası aldı başını yürüdü..
Otobüs bedava, giyim kuşam hediye, yiyecek içecek
bedava, hatta otel bile bedava..
Cep harçlığını alarak yola çıkıyor miting
şaklabanları..
Örgütlenmişler, başlarında maden ocaklarına
işçi temin edip, parsayı toplayan ‘dayı
başı’ benzeri kişiler var..
Onlara da ‘mitingci başı’ diyorlar..
Avuçlarını oluşturuyor bu kişiler, seçim olsa
da meydana çıksak, şehir şehir, meydan meydan dolaşıp sesleri kısılıncaya kadar
‘yaşa varol’ diye slogan atıp,
avuçları patlayıncaya kadar alkış tutup parsayı toplasak düşüncesini taşıyor.
Elbette sandığın önemini, oyunun değerini
bilen, okuyan, araştıran, hatipleri adam gibi dinleyen, Evlilik
programları ve Survivor’u değil de TV tartışmalarını dikkatle izleyen, en
temel yurttaşlık görevini yerine getirme konusunda kararlı bir tutum izleyenler
var.
Referandum öncesinde gözlediğimiz kadarıyla
mitinglerde değişen bir şey yok..
Halkımızın büyük bölümü takım tutar gibi parti
tutuyor, referandumda bir siyasi partiye oy verilmeyeceğinin bile farkında
olmaksızın hareket ediyor.
Gerçek
şu ki referandum ile ilgili en net, en anlaşılır ve en çarpıcı açıklamaları CHP
önceki Genel Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal yapıyor.
Önünü kesmek, hareket alanını daraltmak,
yalnızlaştırmak için fırsat kollayan CHP
Genel Merkezi, bir sürpriz yaparak Deniz Baykal’ı görevlendirdi.
Yandaş basın görmezden gelmeye çalışsa da
Baykal Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi ile neylerin yapılmak
istendiğini bıkmadan, yorulmadan anlatıyor.
Baykal’ın açıklamaları o kadar etkili oldu ki
CHP tabanında ‘ Keşke Baykal partinin
başında olsaydı’ şeklinde konuşmalar yapılıyor.
Sokaktaki vatandaş da ülkenin bu sıkıntılı
döneminde Baykal’a çok ihtiyaç olduğunu düşünüyor.
Deniz Baykal’ın referandumla getirilmek
istenen başkanlık sistemi ile ilgili şu sözleri çok ama çok önemi :
“Türkiye’de
herkes bu devletin tapusu, tapuyu kaptırmayın, Burada verilir mi bu tapu, aman
ha, her işin temeli bu. Bunun geri dönüşü yok. 5 yıllığına ver diyor, bir
dakikalığına bile vermem”
Baykal’a kulak verin tapuyu kaptırmayın.