Halkın arasında yaşayanlar bilirler, eskiden pazar yerlerinde, cami çıkışlarında, kalabalığın olduğu her yerde, PARMAKÇI denilen tipler vardı. Üç-beş kişi bir arada olurlar, her nasıl ise bir yolunu bulup kendi aralarında göstermelik bir kavga-döğüş yaparmış gibi yapıp (KAYIKÇI KAVGASI) kalabalığı toplar ve vatandaşın cebinden cüzdanlarını alırlar idi.

--Cahit Sıtkı Tarancı'nın OTUZBEŞ YAŞ şirinde dediği gibi, "zamanla nasıl değişiyor insan, /Hangi resme baksam ben değilim" evet, insanın "kaygısız olduğu da yalandır".

--Değişim everenin bir kuralıdır. Dönüşüm de, ama her neden ise biz "dön Baba dönelim" şarkısı gibi ha bire dönüp dönüp başa dönüyoruz. Çoğu Allah'ın kulu da sormuyor, "Ağam biz başa dönecek isek, bu kadar herzeleri niye yedik" diye.

--Bahçeli Devlet Bey'in bir kıvılcımı ile başlayan bir seçim sürecine girmiştik. Önceleri olağanmış gibi başlayan, sonradan kılıçların çekildiği, şakaymış gibi söylenen ama yenilir yutulur yanı olmayan, kurşun gibi ağır sözlerin söylenmeye başladığı bir sürece girdik.

--Ha bu arada, "kurşun" değince aklıma geldi, birileri de ha bire silah gösteren resimler paylaşıyor, birileri ha bire SEÇİM İLE İKTİDAR DEĞİŞİR İSE, KARGAŞA ÇIKACAĞINI açık açık söylüyor.

--Bunları görünce, duyunca, okuyunca, benim de aklıma, çocukluğumun, gençliğimin en güzel günlerini çalan 12 Eylül günlerine gidiyor.

--Öğrenci Kredimi Hacettepe'ye en yakın Ziraat Bankası şubesi imiş diye verdikleri Ulus/Anafartalar şubesinden alıyorum.

--Beytepe'den servis ile Ulusa geldim, sonra da doğruca bankaya girdim. O da ne, bizim Beytepe'nin Ülkücüleri (ki biz Faşistler diyorduk) bankada. Tabi hemen çıkıp kalabalığa karıştım.

--Karıştım ama, iş işten çoktan geçmiş, bizim ülkücüler kendilerinin basıldığını sanıp birde dışarı dağılmışlar. Tabi benim haberim yok.

--Sonra, kaldırımın Hacı Bayram Veli tarafına bir baktım ki, bizim Ülkücü Çirkin Memed (Yaşıyor ise, uzun ömür dilerim) belinden çıkardığı tabancayı bana gösteriyor. Hem de ulu orta. (Ki, o aralar oralar asker-polis kaynar.) Tabi erkekliğe bir şey sürdürmemek için, endamımı bozmadan doğruca Kızılay'a giden Şevrole taksi dolmuşlara binip gittim.

--Bu ve benzer hikayeleri bir çok kişiden de dinledim ama asıl önemlisi, bu Ülkücü arkadaşların, o gün yaptıklarının ne kadar da yanlış olduğunun farkına varmaları idi.(Hoş, bizler de sütten çıkmış ak kaşık değildik belki ama bizim Halk için inandığımız bir ideolojimiz vardı. Farkımız da buydu)

--Şimdi yaşanan seçim süreçleri, TV konuşmaları, Mitingler, gazete-Tv röportajları gittikçe seviyeyi bozmaya başladı.

--Ülke 16 yıldır mevcut iktidar tarafından yönetiliyor. Genel Yönetimde her türlü maddi, manevi iktidar olanakları bu çevrelerce nimet sayılarak kullanılıyor, talan ediliyor. "Kana dişi değmiş kurt" gibi, iktidarın kaybedilmesi endişesi ile abuk-subuk paylaşımlar başladı yine.

--Çok meşhur olanların yerlerini korumak için iktidardakilerin kıllarını yalamalarına, bir şeylerini yemelerine kadar varan söylemleri vardı ama bu sıradan kişilere kadar da inmiş gibi. Umarım, konun tarafı olan ve vicdan sahibi olduklarını düşündüğün etkili ve yetkililer kendi üzerlerinden bu kadar seviyesiz paylaşımlara izin vermezler diye düşünürüm.

--Bu tehdit kokan silahlı, tüfekli söylemler için de. Bazı şeylerden insanlar pişman oluyor ama son pişmanlık çare etmiyor.

--İktidarda olanlara, en güvendiğiniz adamların bile nasıl 15 Temmuz gecesi nasıl ensenize silah dayayıp, boğazınızı sıktılar ise, DEVLETİN GELENEĞİNİ BOZMAYIN. Sizin hep varmış gibi sandığınız, saydığınız geleneklerin oluşması için çok insan bedel ödedi.

--Hani o Nefes filim repliği gibi "SEN UYURSAN HERKES ÖLÜR" diyen; bir kere sistemi bozar iseniz, size de döner gelir bu bumerang.

--Ne garip Ülke ya da Milletiz ya. Dön Babam dönüp duruyoruz başa.

--Bunu deyince Cem Karaca'ın seçimler ile ilgili o ünlü plağı aklıma geldi.

--"Bindik Bir Alamete

Bindik Bi Alamete Gedeyoz Gıyamete"