--Seçimler, zamlar, hayat pahalılığı, maaşlar, soğan fiyatları derken; soğandan haberli, soyandan habersiz yaşayıp gidiyoruz.

--Ormanda yolunu kaybeden Alis ve Tavşanı masalında ki gibi, hangi yoldan gideceğimizi bilmeden önümüze gelen, önümüze konulan yola koyulup bir meçhule doğru yola alıyoruz.

--Kişiler olarak da, toplum olarak da. İşin kötüsü, siyasi projeleri, öngörüleri olması gereken siyasette bizden pek farklı değil.

--Kişiler, partililer, adaylar, yardakçılar, şakşakçılar, goygoycular, komisyoncular, yüzdeciler, avantacılar ile yan yana, koyun koyuna yürüyüp, yaşıyoruz artık.

--Kullandığım telefon hattının bütün teşvik ve tahriklerine hala dayanarak, akıllı telefonum hala telefon, sanal dünya ile bağlantım da evde ve uygun olunca açtığım bilgisayarım ile. O da şimdilik bana yetiyor, artıyor bile!...

--Evde, mazeretli fazla vakit geçirince, TV'kanalları arsında dans ederken görmüştüm. "Yaparsın Aşkım" Oradan aklıma geldi.

--Kimse kusura bakmasın da, şu olur olmaz yerde "aşkım" lafına gıcık oluyorum. İlkokulda bile benim için kızların takıştıklarını bildiğimden, "aşk-meşk" konularında sorunlu birisi de değildim. Ama böyle iki saat önce tanışıp, tamam omzuna yat elini tut eyvallah da, "aşkım, aşkım" ile başlayan sözler ve nerede bittiği belli olmayan davranışlar da neyin nesi ya? Sorması ayıp olmasında, bu kaç günlük ve kaçıncı "aşkın"?

--Artık iyice "ayran gönüllü" olmak da ne ya? Her şeyin mi çivisi çıkmak zorunda. Tv dizileri, magazin haberleri de bu tür şeyleri köpürte köpürte, gençleri ve gençliği tahrik ede ede gidiyor. Hem de "Milliyetçi ve Mukaddesatçı" iktidarlar döneninde, "yerli ve milli" bir tavır ve davranış olarak. Çarşaflı/örtülü-açık,Türbanlı-türbansız, herkes biri birinden özenircesine!.. Yarışırcasına.

--Eşeğini sudan çıkarabiliyor isen ne halt ettiğin de kimsenin umurunda değil. Sosyal yaşam (ne demekse) denilip geçiliyor.

--Evli kadın, iki çocuğunu bırakıp "aşığına" kaçıyor. Ne oluyoruz ya. Kimse kusura bakmasın ama 90'lı yıllarda moda olan, Rusya ve Ukraynalı gelinler ile ilgili süreci merakla izliyordum; ne olacak diye? Bu yaz Antalya ve Marmaris'te gördüklerimden sonra içim rahat etti. Oh be. Anlatayım..

--Bir kere, o eğitimli kızlar, bizim bir baltaya sap olmuş odunlar ile iyi ki de evlenmişler. Ellerinden tutup çarşıya, okula götürdükleri çocuklarını, giydirip kuşatıp yanlarında ki kocalarını görünce, iyi ki böyle olmuş dedim

--İyi ki, bizim "aşkım, aşkım"lar aşklarına gitmişler, ne zaman dönerler bilmem ama onlar sağlıklı ve güzel bir aile ortamında güzel eşler ve çocuklar yetiştirmekle meşguller.

--Evet ya, bugün pazar bu kadar sosyal sorumluluk yeter. Ve ben de bugün pazar deyip, şöyle bir sokağa çıkayım ya.

--"Bugün pazar.

Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.

Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün

Bu kadar benden uzak

Bu kadar mavi

Bu kadar geniş olduğuna şaşarak

Kımıldamadan durdum.

Sonra saygıyla toprağa oturdum,

Dayadım sırtımı duvara.

Bu anda ne düşmek dalgalara,

Bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.

Toprak, güneş ve ben...

Bahtiyarım..."

Nazım'dan, bu dizeleri bize getiren Vedat GÜNYOL'a bin selam. Işıklar içinde Nazım ile komşu olsunlar.