
Gürkut Acar
Yoksullaşmak...
2017 bütçesinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldüğü şu anda, paramızın diğer tüm para birimleri karşısında yüzde yirmi değer kaybettiği bir dönemi yaşıyoruz.
Yani yanlış politikalar ve kararlar yüzünden, otuz gün içinde, bankalarda birikmiş paramızın, aldığımız maaşın yüzde yirmisi eridi, bir ay önceye göre yüzde yirmi yoksullaştık.
Bunu gizlemek için sahte rakamlar ortaya atılıyor. 2009 baz alınarak sanki büyüme varmış gibi gösterilmek isteniyor. Oysa 2009’da yüzde üç buçuk küçülme yaşandıktan yani en dibe indikten sonra her yıl daha yüksek gibi görünür…
Bir zamanlar farkında değildik 776 bin kilometre karelik bir ülkenin ne büyük olduğunun, yer altı ve yer üstü kaynaklarımızla ne kadar zengin olduğumuzun… Çünkü üç büyük harpten çıkmıştık. Dünyanın bir köşesinde, unutulmuş, yoksul, cahil bir toplumduk. Bu yüzden hep yoksunluk ve yoksulluklar içinde okuduk.
Derken bir petrol yasası tartışmasıyla ülkemizde petrol yatakları bulunduğunu, maden sahaları olduğunu, kıymetli boraks madenlerinin dünyadaki rezervlerinin yüzde altmış beşinin sahibi olduğumuzu öğrendik.
Emperyalist ülkelerin baskısıyla yurttaşlarımızın haklarını korumayan bir petrol yasası çıkardık. Başka ülkelerde yapılan anlaşmalarda petrolü çıkaran ülkeye yüzde yetmiş beşe kadar pay verilirken bizimki yüzde on beş civarındaydı…
Derken ülkemizin turizm gizilgücü ortaya çıktı. Sahillerimiz kapışılmaya, kıyılarımız halkın elinden alınarak sadece turizm amaçlı kullanılmaya başlandı. Sahildeki ormanlar, yeşil alanlar, kayalıklar, koylar bir yandan turizme kazandırılırken kullanma/koruma dengesi bozuldu…
Tarımsal üretimi kendine yeterli dünyadaki yedi ülkeden biriydik.
Dostumuz (!) olan emperyalist ülkeler de “ sanayileşmeyi ne yapacaksınız, bizim kasabımız, manavımız olun” diyorlardı. Biz bunlarla uğraşırken tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun buharlı makineler ve sonrasındaki sanayi toplumuna geçiş sürecinin farkına varmaması gibi “bilişim çağına” geçildiğini fark edemedik.
Sanayileşme hedefimizdi ama biz daha bu hedefe ulaşmadan gelişmiş ülkeler “bilgi toplumu”na dönüştüler. Bilişim sanayisi; yüksek katma değerli malların üretilmesini sağladı.
Bu sırada AKP iktidara geldi. Seksen yıllık Cumhuriyet birikiminin yarattığı maddi kazanımları fabrikaları, iletişim kurumlarını, limanları, madenleri, barajları, köprüleri, elektrik dağıtım şirketlerini, her şeyi “babalar gibi” sattı. Dışarıdan da Türkiye’deki laik sistemi yıkmak isteyen dinci ülkelerin yasa dışı parasal destekleriyle, uyuşturucu etkisinde kalmış bir insanın rehavetiyle, yarı baygın, duyarsız bir toplum yarattı.
Her şey bitti, artık satacak hiçbir şey kalmadı diye düşünüyorduk.
Yanılmışız.
Daha ne zenginliklerimiz varmış bizim!
Gelecek nesillerin beslenmesini sağlayacak alanlar olarak ayrılmış yaylalar, kışlaklar, kent içindeki askeri alanlar, tarihi askeri okulların binaları, tarihi tren istasyon binaları, su kaynakları havzaları, ormanlar, zeytinlikler, Ege ve Akdeniz’in el dokunmamış kıyıları!
Sat, sat ye!
Gelişmiş ülkeler, bilimsel eğitim, demokrasi ve düşünce özgürlüğü sayesinde yetiştirdikleri bilim adamlarıyla, sanayi devriminden sonra bilişim devrimini yaşarken biz gerici-şeriatçı diktacı bir yönetim sayesinde yetişmiş AKP’li imam ordusu emir ve komutasında rant devrimini(!) yaşıyoruz, yoksullaşıyoruz…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.