
İbrahim Akkaya
Umudu yitirmeyin
Korku imparatorluğuna dönüştüğümüzü rakamlar ortaya koyuyor.
Ne yazık ki ülkemizde yargı evrensel hukuk kurallarına göre işlemiyor.
Evrensel hukuk, "delilden sanığa" gidilmesi ilkesi üzerine kurulmuşken, günümüzde bunun tam tersi yapılıyor, "sanıktan delile gidilmesi" gibi hukuk kurullarına aykırı bir uygulama yapılıyor, bu da "Yargının siyasallaştırıldığı" yönündeki görüşleri doğruluyor.
Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre, halen cezaevlerinde 35 bin 595 tutuklu bulunuyor.
Olayın çarpıcı yönü ise bu kişilerin 27 bininin son bir yıl içinde tutuklanmış olması, bu da toplam tutuklu sayısının yüzde 75'ini buluyor..
Bir hukuk devleti olan Türkiye'de bir rekor kırılıyor, ama kara bir leke olarak ta hukuk tarihine geçiyor.
Tam 106 gün tutuklu kaldığım Antalya E Tipi Cezaevi, bu nedenle gerek tutuklu ve hükümleler, gerekse yönetim açısından sıkıntılar oluşturuyor.
Şöyle ki Antalya E Tipi Cezaevi'nin kapasitesi 800 kişi, şu anda bin 700'ü aşkın tutuklu ve hükümlü var..
Yani kapasitesini 2 katın da üzerine çıkarmış durumda.
Yönetimin iyi niyetli çabalarına rağmen kader mahkumlarının durumu içler acısı..
Aynı yatakta iki ya da üç kişi yapmak durumunda olduğu gibi, yer yatağında yan yana sıralanıyor insanlar.
Çöl sıcaklarında insanların kişi başına bir metrekare alan düşleyen dört duvar arasında, demir parmaklıkların ardında hangi koşullarda yaşama savaşı vereceklerini düşünmek bile ürkütücü..
En önemlisi ise özgürlükten yoksun olmak..
Antalya E Tipi Cezaevi'nde neyle suçlandıklarını bilmeden aylardır, yıllardır yatan, çile çeken kişiler bulunuyor.
Uzun tutukluluk süreleri olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.
Kişiler 8-9 ay, 1 yıl, 2 yıl, hatta 3 yıl iddianamelerinin hazırlanmasını bekliyor.
Süreç uzadıkça ruh ve beden sağlığı bozulduğu gibi, aile yapısı da büyük ölçüde zarar görüyor.
Aileler parçalanıyor, yuvalar yakılıyor.
Fırsatçılar da bu dönemde devreye giriyor.
Toplumdaki yozlaşmanın tüm örnekleri sergileniyor.
Böyle bir ortamda yaşamanın ne olduğunu varın siz hayal edin.
Devlet kişi başına üç öğün yemek için 4 lira ödenek ayırıyor..
Hal böyle olunca sıkıntılar da artıyor..
Düşünebiliyor musunuz iki kişiye bir portakalın düştüğünü, tulumba tatlısının sayı ile verildiğini..
Rakamlar her bireyin tehdit altında olduğunu, kimin ne zaman kapısının çalınacağını bilemediği bir süreci yaşıyoruz..
Herkes korku, kuşku ve panik içinde..
İnsanlar telefonla konuşmaya korkar, yönetim aleyhinde konuşmaktan çekinen, "acaba izleniyor muyum, dinleniyor muyum ?" düşüncesinin yarattığı, ruh sağlığının ciddi biçimde bozulduğu bir dönemde gölgelerinden bile korkar hale geldiler.
Toplumun her kesiminde ürkeklik, yarın endişesi hakim..
"Başıma bir şey gelir mi ?" korkusunu herkes yakından duyar oldu.
Yakında devreye girecek olan Türk Ticaret Kanunu ile ilgili düzenlemenin daha da vahim sonuçlar doğuracağını söylemek kahinlik olmaz.
İktidar partisi, yandaş, candaş ve dindaş olmayana yaşama hakkı vermeyen bir anlayışı yönetim ilkesi olarak benimsediğini saklamıyor..
Hal böyle olunca yakın bir gelecekte AKP'ye sıcak bakmayan, yağcılık ve yalakalık yapmayan, yasalara uyma konusunda çok titiz davranıp, vergisini ödeyen, çalışma barışını korumak adına özverili davranan iş dünyası için de zorlu bir sürecin başlayacağını tahmin etmek güç değil.
Dileriz bu kötü dönemi kısa sürede atlatırız..
Ben hiç umudunu yitirmedim.
Siz de yitirmeyin, yılmayın, ürkmeyin.
Bu günler de elbette bitecek.
Yarınlar bizim..
Yarınlar aydınlık..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.