SORARLAR BİR GÜN SORARLAR!..

Artık yaşlanıyor muyum, yoksa derdimi pek anlatamayınca, ya da anlanmak istemeyenlere, "Kızım sana söylüyorum, Gelinim sen anla" demek için mi bilmem amabazı anılarımı/ deneyimlerimi su üstüne/buza yazmak gereğini duyuyorum.

--Her ne kadar Orhan Veli kendisini bu güzel havaların mahvettiğinden şikayetle, "Beni bu güzel havalar mahvetti,/Böyle havada istifa ettim/ Evkaftaki memuriyetimden." dese de, ben ne olduğunu anlamdan başlamıştım "Efkaf/Vakıf'da olmasa da bir Bakanlık da ki memuriyetime."

--Daha 3 aylık memur iken Genel Müdür'e zihni sinir projeler sunup, Müdürüm Öksel Göçmen ile birlikte, büyük yurtlarda öğrencilere, Kütüphane ve Yabancı Dil Laboratuvarları açılmasını anlatmıştım

--Anlatır anlatmaz da, "tamam çocuk, sen bu işler için benim adıma koordinatörüsün" deyip, fizibilite hazırlamamızı istemişti.

--Bu sürece bağlı olarak gelişen bir sürü olaydan sonra, ben de kendimi bir Bakanlığın mali yönden bağımsız "ilgili" bölümünde çalışır bulmuştum.

--Birim yasal olarak çalışır vaziyette idi ama bizden ilgili Bakan ve Müsteşarların isteği, bu birimde hangi projeleri uygulayabiliriz, bu konu da bir rapor hazırlamamız ve hemen işe başlamamız idi.

--Biz de projelere başladık, yasal ve personel eksikleri gideriyor, tabi bu arada da hükümetler değişmese de bakanlar değişiyor, zamanla hükümetlerle birlikte bakanlar da değişir olmuştu.

--Ben küçücük aklım ile "çok önemli" işler yapıyorum; solcu, "komünist" olsam da bu işleri en iyi yapan adam olarak geniş bir kabul görüyorum diye düşünüyordum. Müdürüm ile de dostluk ve arkadaşlığımız ilerliyordu.

--Aradan zaman ve yıllar geçiyor, ben makam ve mevki sahibi oluyorum, sorumluklar üstleniyorum, hatta bir çok konuda bilgisine danışılır adam oluyorum. Kararlar veriyorum

--Kendimce egom öyle şişiyor ki, "öff anan öff".

--Kimseye çaktırmasam da, büyük dağları olmasa da, küçük dağları ben yarattığımı sanıyorum.

--3 yılda bu, 8 yıl da bu, 10 yıl bu derken ben kendimi vazgeçilmez bir adamım sanıyorum.

--Bir gün, bir Bakan bir iş söyledi ve gereğini yapmamı istedi.

--Belli ki, işleri de bilen ama sorumluluktan da kaçan, sorumluluğu bana/bize yükleyen bir bakanlık bürokratının organizasyonu idi bu iş.

--Benim de, "az tamah, çok zarar verir" diye bildiğim bir atasözüm vardı. İşin gereği olarak, o şekilde yapılamayacağını anlattım Sayın Bakan'a.

--Bir kaç gün sonra, bana o zamanlar kızak bir birimde görevlendirileceğim söylendi.

--Ben de, kadrom alınır ise yasal sürece başvuracağımı, ama görevlendirilir ve her hangi bir hak kabı olmazsa da sorun olmayacağını söyledim ve gittim.

--İlk sıralar çok şaşkındım. Ya nasıl olur diyordum. Hani ben olmazsan, o birimde işler yürümezdi ya(?!..). Ama benim yaptığım işleri yapan iki üç kişi geldi ve "devletin işi kalmaz" deyip devam ettiler.

--Ben şaşkınım. Hayal kırıklıkları yaşıyorum.

--Aradan 4-5 ay geçti, bizim birime, bakanlık müfettişleri geldi ve denetim/teftişe başladılar. Derken, herkesin sorumluğuna göre bir ceza ve benim yerime gelenleri de görevden alındılar.

--Bu gelişmelerden sonra doğal olarak ilk aranan ben oluyorum ve geri dönemem için görevlendirilmem iptal edilmişti.

--Bu defa, "bulunmaz Hint kumaşı" olmadığımı anlayarak çalışıyordum.

--Eh işte, baya önemli işlere ve projelere imza attık.

--Derken, bir gün Kızılay'da o günler benim yerime bakan, bakanın arkadaşı olduğu için de, kendini çok önemli düşünen arkadaşımız ile karşılaştık.

--Biraz mahcup, biraz pişman bir eda ile:"İbrahim Bey, bir daha ne göreve gelir isem, sizin ile birlikte çalışacağım" dedi.

--Belki düşünsem nezaketim tutardı, düşünmeden, "Ben, hangi göreve gelir isem geleyim sizi, çalıştığım yerlerin yakınlarına bile yaklaştırmam" demiştim.

--Kurumlar, kurumsal kimlik ve kişilikleri ile çalışanların nitelikleri ile başarı elde ederler.

--Kurumları, kişilerin hırs, önemli adam olma,daha önemlisi kişisel çıkar beklentisi ile yönetilmesi, kişilere günlük başarı ve kazanç sağlar ama sonunda kaybeden herkes olur.

--Yerel yönetimlerin, yönetsel el değiştirdiği bu günler olanları ve olayları açıkçası biraz bu endişeler ile izliyorum.

--"At sahibine göre kişner" de, sahibi de, ata muhtaç olur ise, hem ata, hem de sahibine yazık olur.

-- LEWİS CARROL - ALİCE HARİKALAR DİYARINDA masalında anlattığı gibi, ormanda yolunu kaybeden Alis, arkasından takip ettiği tavşana, yol çatalında/ayrımında sorar: "Hangi yoldan gideyim?" Tavşan: "Nereye gideceksin?", Alis:"Bilmiyorum", Tavşan: Nereye gideceğini bilmiyorsan, hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok." der.

--Yerel iktidarın CHP tarafından alındığı algısı olan ama seçim öncesi bir takım ilişki ve süreçlere bağlı olarak yönetsel diyaloglar bulunan bir ortak/koordineli yönetim süreci yaşanmaktadır.

--Bu süreç, sağlıklı ve bilinçli olarak yürütülmez ise, "el, elin eşeğini, türkü söyleyerek arar" misali, herkes, yer içer, poposunu silker gider.

--Siyasi, yönetsel ve etik faturayı da, 1989 İstanbul İSKİ olayı gibi, SOL/SOSYAL DEMOKRAT/CHP ve CHP'liler öder.

--Bilmem, anlatabildim mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Uysal Arşivi

Ninemden guguk kuşu öyküsü

09 Ağustos 2025 Cumartesi 10:04

SÖZÜN DE BİTTİĞİ YER OLUR MU?

02 Ağustos 2025 Cumartesi 11:24

PLANLAMA- PLAN LAMA- PLAN- LA- MA

01 Ağustos 2025 Cuma 11:51

GÜRKUT ACAR'I TANIMAK

14 Temmuz 2025 Pazartesi 21:04

SORUN, SORUN OLUR MU YARATILIR MI?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:48

HER ÖLÜM ÖLÜM MÜDÜR?

02 Temmuz 2025 Çarşamba 10:11

DOLANI DOLANI GELİYOR DA UYUYORUZ

01 Temmuz 2025 Salı 17:59