Geçen hafta 7 Nisan’ da Sulh Hukuk Mahkemesi; merak edilen, ancak hukuken verilmesi gereken kararını verdi.

                   Öncelikle, yanlış bilinen veya yanlış anlatılan bir hususu belirtmek gerekirse;

          Açılan davadaki talep ve Mahkemenin verdiği karar, Milliyetçi Hareket Partisine bir kayyum atanarak, Partinin Kayyumlar Heyeti tarafından yönetilmesi kapsamında değildi.

                   Ancak, ısrarla birilerinin partiyi kayyuma teslim ettirmek istediği ve bu yolla Milliyetçi Hareket Partisine zarar verme, aşağılama ve hatta yok etme niyetinde olduğu tezi ortaya atılıyordu.

                   Oysa;

                   Ne talep ve ne de Mahkeme kararında bu düşünceyi haklı çıkaracak bir hukuki durum vardı.

                   Karara göre, kararda belirlenen 3 kişi partiyi tüzük kongresine davet edecek ve bu süreci yönetecek; ancak bu arada seçilmiş Genel Başkan ve Yönetim Kurulları görevlerine devam edecektir.

                   Süreçte ortaya çıkan partiye ve davaya zarar veren konular şu şekilde değerlendirilebilir:

                   Öncelikle başlatılan hukuki süreç, Milliyetçi Hareket Partisi tüzüğünde yer alan ve kaynağını Anayasa ve Siyasi Partiler Kanunundan alan bir düzenlemenin hayata geçirilmesine yöneliktir.

                   Bunun Genel Başkana, Partiye, Partinin ilkelerine ve felsefesine aykırı olduğu düşüncesinden hareketle, olağanüstü kongre talebinde bulunanlara ‘linç girişimi’ hem Partiye, hem davaya ve hem de hukuk devleti ve demokrasiye zarar vermiştir.

                   Tüzüğün, Kongre Delegelerinin 1/5’ inin talebi üzerine, kongre yapılması zorunluluğuna uyulmaması doğru olmamıştır.

                   Zaten Mahkeme de hukuken bu düşünceyi doğrular nitelikte karar vermiştir.

                   Ancak Genel Başkanın ve Genel Merkez Yönetiminin kongre çağrısını yapanları ‘Mahkemeye gitsinler’ çağrı ve önerisi, demokrasiye ve hukuka uygun olmadığı gibi, kongre isteyenleri ‘Partiyi kayyuma devretmek istiyorlar, bunlar paralelci, Fethullahçı veya hain’ olarak göstermek siyasi açıdan da şık olmamıştır.

                   Öte yandan seçimde aday gösterilmeme başta olmak üzere; özel, genel, haklı veya haksız nedenlerle, Sayın Genel Başkanımıza ve Yönetimine yönelik hakarete varan sözler de şık olmamanın ötesinde, kırıcı ve parti geleneğine uygun düşmemiştir.

                   Sonuçta yargının verdiği karara rağmen, bunun uygulanmayacağı veya tanınmayacağı yönündeki beyan ve açıklamaların ülkenin AKP’li Cumhurbaşkanı’nın yargı kararlarına ‘tanımıyorum, saygı da duymuyorum’ sözünden bir farkı bulunmamaktadır.

                   Sürecin hukuka uygun sürdürülmesi, demokratik siyasi hakların sonuna kadar kullanılması ve kullandırılması; MHP için en uygun olanıdır.

                   Aksine düşünce, tavır ve uygulamaların 7 Haziran seçimleri sonrasında büyük başarısızlık yaşayan Partinin, önümüzdeki süreçte baraj sorunu yaşayacağı yönündeki kaygı ve düşünceyi hayata geçirmesinden endişe etmekteyim.

                   Bu karardan sonra başta Partiyi yönetenler olmak üzere, Genel Başkanlık yarışına girmek isteyenler ve bunlardan her iki tarafı destekleyenlerin; bölünme lüksü olmayan Partimizi bölme ve parçalama sonucuna götürecek düşünce, beyan, tavır ve davranışlardan uzak durması gerektiğini düşünüyorum.

                   Partinin yaşayacağı olumsuzluklardan en çok iktidar partisi ve bizim dışımızdakilerin hoşnut olacağının bilinmesini diliyorum.

                   Saygılarımla…