
İbrahim Uysal
Kararlı-Kararsız ve Sun'i Denge!..
Evrende var olan her şey, kendisi dışında ki her şey ile ister kararlı, ister
kararsız, isterse de sun'i olsun bir denge halindedir. Bu,maddi varlıklar için
olduğu gibi manevi şeyler içinde geçerlidir.
Sosyal yaşamda İnsan ile birlikte toplumdan söz edecek olunca, toplumların
yarattığı başka bir sonuca da bakmak gerekir. O da toplumun temel taşlarını
döşeyen alt yapı ve üst yapı kurumlarıdır. "Dengeden girip, insan, toplum
ve alt-üst yapıdan çıkmak da neyin nesi?" diyebilirsiniz? Haklısınız, bir
toplum olarak tek olgulu soru ve düşünmeye gerek olmayacak cevapları sever
oluk. İşin doğasından mıdır, yoksa bizim kolayına kaçma iç güdü-isteklerimizden
mı olsa gerek bilmem ama, sonuçta sormaz ve sorgulamaz duruma geldiğimiz ve
getirildiğimizdir.
Hani Nazım ustanın, Ressam Abidin Dino'ya dediği "sen, mutluluğun resmini
yapabilir misin, Abidin? /// İşin kolayına kaçmadan ama: /// gül yanaklı
bebesini emziren melek yüzlü anneciğin resmini değil, /// ne de ak örtüde
elmaların. /// ne de akvaryumda su kabarcıklarının arasında dolanan kırmızı
balığınkini /// Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?"
--Sokağa çıkın ya da pencereden dışarı bakın mutsuz, kaygılı,
gülmeyi/gülümsemeyi unutmuş ve gelecekten beklentisi azalmış kaygılı insanlar
görüyorsunuz.
--Bu çağımızın bir hastalığı mı yoksa bir geçici süreç midir diye düşünmek
istiyorsunuz; ama o da ne, yakında sahilleri ve turizm yörelerini görmeyenlere
söyleyeyim, elinden, yüzünde, tavrından, giyim/kuşamından pek çoğunuzdan daha
ekonomik ve sosyal statü ve olanakları az yabancıların tam tersi olduğunu
görüyorsunuz. Mutlular ve yüzleri göz bebeklerine kadar gülüyor.
Peki neden? Haydi olanakları kısıtlı, yaşamın başında olan kişileri bu
değerlendirmenin dışında tutayım, peki namerde muhtaç olmayacak kadar ekonomik
ve sosyal gereksinimlerini karşılayanlara ne diyeceğiz? Yüzlerde gülücükler
olmasın tamam ama, yüzlerde ki, gözlerde ki bu kaygı da neyin nesi? Her
konuya birilerinin penceresinden ve bir yarar beklentisi ile bakanların sosyal
medya, gazete ve TV'lerde ki yazdıkları çizdiklerine ve konuştuklarına bakınca,
NEDEN sorusunu sormadan edemiyorum. Neden? Kargalar, ağanın mısır tarlasına
dadanmış, mısırları bitiriyor; Ağa da kaygılı ve kızgın. Ya marabanın derdi ne?
Olmaz, bizde ki marabalar, kıçlarında ki donların yırtık ve yamasına bakmadan,
ağanın mısır tarlasına dadanan kargalara kızar, söverler ve döverler. Ne
enteresan değil mi? Tamam altyapı kurumu olarak, fabrikalar, tarlalar,
işletmeler devlet baba dedikleri yerden alınıp, yeni ağa-babalara verildi.
Baba, değişti. Devlet baba iken, çoğu hem devlet babanın ekmeğini yediler hem
de sövdüler, dövdüler.Ama bu gün ağa değişince olay da değişti. Bu yeni ağalara
bir itibar, bir hörmet(hürmet) ki sormayın gitsin. ağa "leb" demeden
hemen hepsi, leblebiyi taaaa Çorumdan(bilseler ki Elmalı ve Kızılhisar da
neleri var) çifte kavurarak getiriyor ve ağzına tutuyorlar. Sosyolojide
"alt yapı üst yapıyı belirler, üst yapı da alt yapıyı etkiler" der. Altyapı,
fabrikalar, tarlalar, işletmeler gibi her türlü ekonomik ilişkiler; iktisadi,
finansal ve sosyal faaliyetlerin ve üretim biçimlerinin tümüdür.Üst yapı ise,
din, sanat, bilim, kültür, ahlak yani ekonomik olmayan ama bütün özellik ve
karakterleri de alt yapı tarafından belirlenen kurumlardır. Hani devlet baba
demiştim ya; işte gerçekten "Devlet Baba" iken her şey çok farklı;
baba başkalaşınca da her şey bambaşka olmuştur. Yani yeni sistemin alt yapısı,
üst yapıyı belirlemiştir. Dün, ekonomik ve iktisadi kurumlar devlet
babanın elinde iken, temel gereksinim maddelerini üreten devlet babaya hem
sövüyor hem de bazı bedelleri ödemesini istiyorlardı. Sümerbank basmayı,
Et-Balık Kurumu eti, Süt Kurumu sütü ucuza satıyor bir denge sağlanmaya
çalışılıyordu. Hatta bu iş kollarında örgütlenen sendikalar, kurumsal
kimliklerine bile karşı ideolojik tavır alabiliyorlardı. Bir de baktık ki,
devletin, yani halkın denetlediği alt yapı kurumları bir birer el değiştirdi ve
yerli ve yabancı işini bilenlere verildi gitti. Yani baba değişti. Tabi insanlarımızın
tavrı da değişti.Devlet, bir şekilde bir denge unsuru olup, toplum katmanları
arasında bir denge unsuru olabiliyordu. Yani denge, kararlılık ile karasızlık
arasında gelip gidiyordu ama sonuçta bir denge vardı. Her şey özel sektöre (...)
verilince, bu karalı-karasız denge durumu, SUN'İ bir DENGE durumuna
geçti. Yeni alt yapıya sahip olan sermayedarlar, varlıklarının doğası
gereği bir denge bulmaları gerekiyordu, o da sun'i denge idi. Yani, olmasında
pek olasılık yokken, ellerinde bulundurdukları alt yapı kurumlarının etkisi
ile, üst yapı kurumlarını da belirledikleri için toplum bir dengede
tutulmaktadır. Yüzlerin gülmemesi, suratların asık olmasının da sebebi budur.
Toplumda yaratılan bu SUN'İ denge durumu.Devrim diye getirilen TEOG, yıl
geçmeden aynı kişilerce yine başka bir devrim ile yıkılıyor. Tam hasat zamanı
buğday, saman vb ürünlerin ithali için gazeteler ve TV'ler boy boy haberler
geçiyor, üretici fiyatları dibine iniyor, tüccarlar ellerini oğuşturuyorlar.
Oda ve Sendikalar da tatil mevsiminde olmanın etkisinden olsa gerek geç uyanıyorlar.
Ya da hala rehavetteler. Siyasiler mi? Ne bana soruyorsunuz, hepsini teker
teker siz seçtiniz; hem de ne kavgalar dövüşler ede ede; dolayısı ile, ürünü
para etmeyen üretici, iş bulmayan işsiz genç, aldığı ücret yetmeyen emekçi yani
herkes memnun ve mutlu olduğuna göre, bana ..... yemek düşer.
Nasıl olsa herkes bir denge yolunu bulmuş. Ben de kapatıyorum çenemi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.