Bir sürelik dinlencenin ardından tüm okurlarımıza kocaman bir merhaba diyorum. Turizmin kalbi olduğu söylenen, hatta ‘amiral gemi’ sıfatıyla anılan Antalyamızın güzel bir ilçesinde geçirdiğim kısa tatildeki gözlemlerimi size aktarmak istiyorum…
Sahillerimizi yönetemiyoruz…
Büyük kısmı turizm tesislerinin işgali altındaki sahillerimizin geriye kalan kısımları da ‘işletme’ krizi yaşıyor…
Bir türlü orta yolu bulamıyoruz. Ya tamamen özele devredip, kaçak yapılaşmanın ve fahiş fiyatların önünü açıyoruz ya da belediye iştiraklerince vasat bir işletme örneği çiziyoruz…
Konyaaltı’nda “bedava sahil” sloganıyla reklam yapıp, altyapısını düzgün tesis etmeden yüzümüze gözümüze bulaştırıyoruz…
Sonra vatandaş perişan…
Hop geliyor paralı düzen…
Sorun aslında net…
Doğayı ve çevreyi koruyarak, kamu kaynaklarını rantabıl işletmek ve halkın hizmetine sunak için önce irade ortaya konulacak…
Gerisi kolay…
Bizim irademiz belli değil…
Kamunun çıkarı mı, yandaşların çıkarı mı karar verelim…
Özel sektöre düşman değiliz…
Ya da yatırımcı karşıtı, hiç değiliz…
Sadece kamunun ortak kullanım alanlarının kamuda kalmasından, korunmasından yanayız…
Sahillerimiz de bu noktada çok önemli…
Aslında olması gereken her sahilin ilçe belediyesince halkın hizmetine sunulması…
Model bir işletme mantığının tüm sahillerimize yayılması…
Temiz, güvenli, en ucuz hizmet anlayışı halka sunulmalı…
Yer yer sit alanları, yer yer de flora ve faunasıyla özel sahillerimizi daha fazla hırpalamadan bu anlayışı benimsemeliyiz…
Yoksa gidiş kötü…
Bir an evvel Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilçe belediye başkanları, konunun muhatapları masaya oturmalı ve bir anlayış tespit etmeli…
En uzun sahile sahip olmak mesele değil, mesele doğru yönetebilmek ve halkın hizmetine sunabilmek…
Belediye ve iştiraklerinin yönetimindeki pek çok yer incelenip, örnek alınabilir…
Yeter ki irademiz netleşsin…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.