Son aylarda haber bültenlerinde sıkça Akdeniz’de deprem haberleri veriliyor.

Televizyonlarda uzmanlar deprem senaryoları anlatıyor, olası bir depreme hazırlıklı olmadığımızı vurguluyorlar.

Gerçek şu ki toplum bu konuda gerekli bilince sahip olmadığı gibi, yeterli bilgi ve eğitim de verilmiyor.

Kendilerini ‘uzman’ olarak tanıtan bazı kişiler de topluma korku ve panik yaratmayı marifetmiş gibi felaket tellallığına soyunuyorlar.

Depremi hafife almak elbette mümkün değil.

Ancak bilimsel verilerin dışına çıkılarak, beyaz camda arzı endam etmek adına halkı korkutmaya  kimsenin hakkı yok.

Tüm bunların ışığında depreme hazırlıklı olmadığımız gerçeğinden de kaçmamız olası değil.

‘Deprem değil bina öldürür” sözünü çok beğenirim.

İşte bu noktada Antalya’nın gerçeklerini de göz ardı edemeyiz.

Neden mi ?

Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK)’in verilerine göre Antalya’da 85 bin bina riskli.

Riskli binaların tamamına yakını ise Işıklar, Güllük, Dokuma ve Konyaaltı Caddesi gibi şehir merkezindeki bölgelerde bulunuyor.

Bir başka acı gerçek de Antalya’daki kamu binalarının büyük bir bölümünün yapılan ölçümlerde depreme dayanıksız olduğunun anlaşılması.

Antalya’nın depreme hazırlıksız olduğu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Yani Antalya diken üstünde oturuyor.

Risk sadece olayı bir doğal felakette depreme dayanıksız binaların nasıl tepki vereceği ile  sınırlı değil.

İmar haritalarında olası bir deprem durumunda Antalya’da insanların toplu olarak barınacağı alanlar da bulunmuyor.

Olayın daha da kaygı verici olan tarafı Antalya’nın hala bir “Deprem Master Planı’nın yapılmamış olması.

1998 yılına kadar ‘Dördüncü derecede deprem’ bölgesi olan Antalya, o tarihten sonra ikinci derece riskli bölgeler arasına alındı ki, doğal olarak deprem endişesi de arttı.

Çünkü Antalya’daki binaların yüzde 70’i kent merkezinde ve bu binalar 40-50 yaşında..

Sayıları 85 bin olan bu binaların büyük risk taşıdığını da söylemeye gerek yok.

Kentteki 119 kamu binasından 73’nün güçlendirilmesi, 13’nün , yıkılması gerektiği biliniyor.

Antalya’da ilk aşamada yıkılması gereken İl Özel İdaresi binası için hala karar verilmeyişi ise artık bir kara mizah konusu oldu.

Bu durum Antalya için kaygı verici bir tabloyu ortaya çıkarıyor.

Antalya’nın olası bir deprem sonrasına hazırlıksız olması da bir diğer endişe verici nokta.

Yıllardır bir Kızılay deposuna dahi sahip olamayan Antalya’da olası bir deprem sonrasında çadırların kurulacağı, insanların toplanacağı planlı alanlar da yok.
Pekala Antalya neden bu hale geldi ?

Yanıtı da sorunun kendi içinde zaten.

Çünkü Antalya’da imar planları rant kaygısıyla delindi.

Sosyal donatı alanları belediye meclislerinden şimşek hızıyla geçen plan tadilatları ile konuta çevrildi.

Kamu alanları, tarım alanları, yeşil alanlar bir gecede yerini dev beton bloklara bıraktı.

Antalya’da öylesine bilinçsiz bir yapılaşma süreci yaşandı ki, sel yataklarına bile apartmanlar konuşlandırıldı.

Düdenler kapatıldı, kentin doğal kanalizasyonu yok edildi, Antalya’nın iklimi değişti bu plansız yapılaşma ve ranta prim tanıyan imar planı değişiklikleri ile..

Bu olumsuz tablonun yaratılmasında rol oynayanlar, hatta imza atanlar şimdiler de timsah gözyaşları dökerek kendilerini aklamaya çalışıyorlar.

Antalya’nın kaderini etkileyen, kentin geleceğini karartan kararlara imza atanlar, bugün sırça köşklerde oturarak akil adam rolünü oynuyorlar.

Antalya, Antalya’yı yönetenlerden çok çekti.

Dileriz bir gün hesabını verirler..

Tarih Antalya’yı talan eden ve ettirenlere bir gün mutlaka hesap sorar..

Eğer ilahi adalet varsa..