
Gürkut Acar
Aydınlanma
Yayınlanma:
Son zamanlarda Mustafa Kemal Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye ahlaksızca, hayâsızca, insafsızca saldırıda bulunan bazı alçaklara hatırlatmak isterim ki eğer Mustafa Kemal adında bir dâhi, bir kurtarıcı olmasaydı bugün Anadolu’da tek Müslüman kalmamış olacaktı. Bu kahpece saldırıları yapanlar da kim bilir hangi dinden bir babanın çocukları olacaklardı!
Bu bir varsayım diyenlere çok
somut bir örneği göstermek isterim: ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ… Abbasilerin, Emevî hanedanına son vermesiyle Emevî
sülalesinden gelen Hîşam'ın torunu Abdurrahman, İspanya'ya giderek burada
Endülüs Emevî Devleti'ni kurdu (756). Abdurrahman, Abbâsîler ile mücadale etti,
Franklara karşı başarılar kazandı. Endülüs ismi, 711-1492 yılları arasında İber
Yarımadası'nda Arapların etkisi altında bulunan bölgelere verilen isimdir.
Endülüs Emevileri, Emevilerin yıkılmasından sonra, Endülüs’te (Güney İspanya)
yeni bir devlet kuran hanedandır.
İber Yarımadası’nın bütününe
yayılan bu Arap Devletinden tarihi yapılar dışında ne kalmıştır? Kurtuba’daki
bin direkli Camiyi bile üç yüze yakın direğini yıkarak katedral haline
getirmişlerdir. O topraklarda bugün tek müslüman kalmamıştır. Eğer Kurtuluş Savaşını vermeseydik,
Mustafa Kemal diye bir büyük insan çıkmasıydı, bugün O’na küfredenler, iftira
edenler, ahlaksızca yakıştırmalar yapanlar da belki analarından doğmamış
olacaklardı.
Bugün Endülüs’e gittiğinizde
İbni Rüşt’ün heykelini görerek hayret edersiniz. Kimdir İbni Rüşt? Bu büyük
uygarlığın temelinde ne yatıyordu? Bunun yanıtını Öner Yağcı’nın “Arapça
Deyince” başlıklı Türk Dili Dergisinin Kasım 2016 tarihli 345. Sayısında
buluyoruz:
”…Nizamülmülk’ün davet ederek
Selçuklu Sultanına danışman yaptığı İmam Gazali’nin (1058-1111) “ümmeti soru
soran, eleştiren, itiraz eden bir kütle değil, itaat eden, teslim olan bir
topluluk olarak” tanımladığı Tehatüfel Felasife’si (Felsefenin Tutarsızlığı)
ile Müslümanlıkta içtihat kapısı (yorum, yeni kural koyma) kapandı. Dinin akla
ve bilime göre yorumlanmasının ve çağa uydurulmasının önü kesildi. Bilim ve
felsefe kâfirlik sayılmaya başlandı (Türkiye’de bugün de böyle değil mi?-GA).
Din donduruldu, “akıl” değil “nakil” esas alındı, böylece insanlığın tarihsel
yürüyüşünün önünde gerici bir engele dönüştü. Gazali’nin egemenliği ile
İslam’ın yükselişi bitti. İslam dünyası, insan aklını teslim alan karanlık ve
kanlı bir Ortaçağ dönemine girdi. Gazali; İbni Sina’yı, Farabi’yi kâfirlikle
suçladı, günümüze kadar gelen egemen Sünni teolojisini kurdu. Gazali’nin
öğretisi bugünün geri ve Batı’nın kölesi olan İslam dünyasını yarattı.
“Bilimin ve felsefenin kâfirlik
olamayacağını, insan aklının özgür bırakılması gerektiğini, dini kuralların
akıl ve mantıkla çelişmesi halinde akla göre yorumlanmasının doğru olacağı
görüşünü savunan” İbni Rüşt (1126-1198) ünlü reddiyesi ‘Tehatüfül Tehafül’ü
(Tutarsızlığın Tutarsızlığı) yazarak Gazali’yi eleştirdi. İbni Rüşt, “İnsan
aklı da Allah vergisi bir yetenek” olduğu için “akla uygun olan nakle (kutsal söz,
vahiy) aykırı olamaz” dedi. İbni Rüşt bu tartışmayı entelektüel ve felsefi
düzeyde kazandıysa da siyasal olarak kaybetti. Çünkü
İslam dünyasının egemenleri olan sultanlar, halifeler, şeyhler “İtaat ve
Teslimiyeti savunan Gazali’yi desteklediler, İbni Rüşt unutulmaya terk edildi.
Antik Çağ Grek bilimi ve felsefesi
uzmanı olan, Aristo’dan Platon’a kadar çok sayıda felsefe ve bilim insanının
eserlerine yorumlar yazan, onlara şerhler düşen İbni Rüşt’ün kitapları
Latinceye çevrildi. Batı, unuttuğu Antik Çağ’ın bilim insanlarını ve
felsefecilerini yeniden İbni Rüşt’ün yazdıklarından öğrendi. Arapçadan
Latinceye çevrilen bu yapıtlar Batı’da Rönesans’ı başlattı. Batı İbni Rüşt’ün,
Doğu ise İmam Gazali’nin yolundan gitti.
Bugün bulunduğumuz nokta işte burasıdır.
Türkiye dışındaki İslam dünyasının Suudi’sini, Taliban’ını, El Kaide’sini,
Işid’ini yaratarak İmam Gazali’nin izinde yürümeye devam ettiği bu koşullara
gelişimizin kısa tarihi…”
Türkçe-Arapça-Osmanlıca hesaplaşmasının
bir büyük destanı olan yazının tamamını buraya alamıyorum. Fakat her aydının
okuması gereken harika bir yazı olduğunu belirtmeden de geçemiyorum.
Sonuçta aklın ve düşüncenin özgür
olmadığı, içtihat ve yorumun olmadığı bir sistemin ayakta kalması mümkün
değildir. Nitekim bin yıldan fazla sürmüş olan Roma Hukuku; ne zaman “en
mükemmele eriştiği” gerekçesiyle yoruma ve yenilenmeye kapatıldıysa o zaman
çökmüştür.
Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik
yapısıyla aklın ve bilimin ve özgür düşüncenin önünü açan, kendisini yenileyen
hukuk kurallarıyla çağdaş bir devlet yaratmıştır. Şimdi İmam Gazali’nin
çocuklarının iktidarı ele geçirmesiyle, Cumhuriyeti hileyle yıktıktan sonra
Cumhuriyetin kurucularına da karalama kampanyası açtıklarını görüyoruz.
Mustafa Kemal Atatürk’e, yakınlarına,
Afet İnan’a yaptıkları iftiraları kendilerine aynen iade ediyoruz. Gerici,
yobaz, düşünen insan düşmanı, aydın düşmanı, akıl ve bilim düşmanı alçaklar hak
ettiğiniz cezayı mutlaka bulacaksınız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.