
Tayyar ÜNAL
ARANAN ADAM
Türkiye yaşamında iz bırakanlardan olacaksın. 64 Yıllık
bir ömre neler neler sığdıracak, bir filozof olarak kavuşacaksın sonsuzluğa.
Ülkenin eğitim yaşamında sadece bir ‘hoş seda’ olmayacaksın. Kurduğun
kurumlarda, yayımladığın kültür hazinelerinde, yetiştirdiğin öğrencilerde,
yazdığın şiirlerde yaşayacaksın. Elbette ‘bestelerin’ de bunların dışında
yankılanıp duracak: “Sen bezmimize geldiğin akşam neler olmaz?” demiştin ya
şarkılarının birinde; ben izin verirsen şöyle değiştireyim onu, sorayım: “Sen
dünyamıza geldikten sonra neler oldu?”
1897’DE yani yüz yıl önce gelindi dünyamıza. Edebiyat
Fakültesi Felsefe Bölümü bitirildi. Öğretmen Okulları, Kuleli Askeri ve
İstanbul Erkek Liseleri öğretmenlikleri yapıldı: Türkçe, Edebiyat, Felsefe ve
Toplumbilim dersleri okutuldu.
İÇTE Milli Eğitim, Fransa’da Öğrenci Müfettişliği; Gazi
Eğitim’de müdürlük, Ortaöğretim’de Genel Müdürlük görevleri başarıldı: yıl
1933-1935’ti.
İZMİR Milletvekilliği ve 1938-1946 arası Milli Eğitim
Bakanlığı görevleri yapıldı. Bu yıllarda Türkiye’yi eğitim yoluyla uyandırma
çabalarının en kutsalı olarak Köy Enstitüleri yaşama geçirildi. Tercüme bürosu
kurularak Dünya Klasiklerinden 500’e yakın kitap kazandırıldı kültür
yaşamımıza. Dünya kültür ailesinin bireyi olması sağlandı Türkiye’nin. Türlü
meslek okulları açıldı, Teknik Eğitim gelişti. Üniversite yasası çıkarılıp Bakanlık
yetkileri devredildi Üniversite yönetimine: 1946’ydı yıl.
DEVLET Operası ve Tiyatrosu kuruldu. Ansiklopediler,
sanat ve eğitim dergileri, Kongreler ve Şuralar eklendi gündemimize. Bunca
başarının ödülü olarak 1950 seçimlerinde kazanılamayıp politikadan çekilindi.
İstanbul’a yerleşildi.
İŞ Bankası Kültür Yayınları yönetildi. UNESCO Milli
Komisyonu üyeliği yapıldı. Türlü gazetelerde kültürel ve toplumsal konularda
makaleler, denemeler kaleme alındı.
ATATÜRK ilke ve devrimleri karşısındaki grupların boy
hedefi olundu. Ünlü bir mutasavvıf iken ‘dinsiz’ diye yapıldı propagandası.
Davalar açıldı hakkında. Hak bellediği yolda yalnız kalındı. DAVAM dendi,
yazıldı. HÜRRİYETE DOĞRU dendi, DAVALAR
VE NETİCELERİ dendi, İYİ VATANDAŞ, İYİ İNSAN dendi, HİRRİYET GENE HÜRRİYET
dendi, yani edebiyat üstüne, şiir üstüne ve metodoloji üstüne, Türkiye’de
Ortaöğretim üstüne üretildi de üretildi. DİNLE BENDEN dendi Mevlana gibi, ALLAH
BİR dendi, yazıldı bıkmaksızın, usanmaksızın… Erdem savaşı verildi.
Ansiklopedilere. Büyük Larousse’lara girildi.
26 ŞUBAT 1961’de ölündü. Bu kubbede kalan ‘bir hoş seda’
olundu. Dolu adam olmanın zorluğu görüldü. Vefa denen şeyin yokluğu yaşandı.
“Yeni bir söz söyledim diyen sözlerin en eskisini tekrarlamış olur.”
Özdeyişiyle yeni bir söz söylemenin olanaksızlığı vurgulandı filozofçasına.
AMA onu sayanlar, oğlu şair Can Yücel’i sevenler, 1950’li
yılların çirkin darbelerine karşın alabildiğine çoğaldı ve O, HASAN ALİ YÜCEL
(hep) arandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.