
İbrahim Akkaya
Antalya’ya ihanete devam !
Ana akım medyada bu karar, “Doğal sit alanlarında HES izni yok” haberleri ile duyurulsu da gerçeğin hiç de öyle olmadığı anlaşıldı.
Bakanlığın kararında bir aldatmaca olduğu orta çıktı.
Danıştay’ın onayladığı Alakır Vadisi’nin sit alanı ilan edilmesi kararının da bir esprisi kalmadı.
Çünkü karar gerçekte istisnai kriterleri taşamayan doğal sit alanlarında HES’lerin yapılmasına izin veriyor.
Bundan böyle sit alanları değerlendirilecek, bu derecelendirilerek HES projelerine yeniden izin verilmesinin önü açılıyor.
Bu konuda da valiler yetkili kılınıyor.
Yani sit alanı kararı uygulansa bile Alakır Vadisi’ni HES yağmasından kurtarmak mümkün olmayacak.
Hukukçular, mevcut yasalara göre sit alanlarına zaten HES izni verilmediğini vurguluyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın bu kararının milli parkları, sulak ve ormanlık alanları yapılaşmaya açan yönetmeliklerin bur devamı olarak değerlendirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Uzman hukukçulara göre, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ilke kararı ile ‘Doğal sit alanlarında HES yapmanın önü kapatılmış” algısının yaratıldığının altını çizerek, “Gerçek bunun tam tersi. Bu karar ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı uzun süredir üzerinde düşündüğü doğal sit alanlarını enerji projelerine açma girişimini başlatmış oldu. Doğal sit alanlarında HES yapılması için aranan ekstra özelliklerin çok sınırlı sayıdaki alanı koruyabileceğini, ilke kararı ile gelen ekstra ekosistem ve türler açısından özellik arayışına gidilirse hiçbir doğal sit alanının korunamayacağı gerçeği ile karşı karşıya kalırız” diyorlar.
Bakanlığın bu kararı aslında HES’lere karşı yürütülen mücadelenin altlığını yok etmeyi amaçlandığı görüşü de ağırlık kazanıyor.
Bu karar HES’lere karşı mücadele veren Alakır Vadisi ile birlikte HES’lere kurban edilmekte olan diğer vadiler için de kötü bir haber olarak yorumlanıyor.
Elbette pes edilmeyecek..
HES mücadelesine karşı yürütülen hukuki mücadele bu karara karşı da açılacak davalarla devam edecek..
Bu gelişmeler Antalya için tehlikenin daha da fazla olduğunu gösteriyor.
Antalya’da koruma altına alınan alan sayısı bir hayli fazla.
Rantçıların yıllardır bekledikleri bu kararın yürürlüğe girmesiyle birlikte yatırımcıların Antalya’ya olan ilgisinin daha da artacağı bilinen bir gerçek.
Antalya, son yıllarda HES’lerle birlikte taş ve mermer ocakları yüzünden doğal zenginliklerini hızlı bir biçimde kaybetmeye başladı.
Yer altı zenginliklerinin çıkarılması ve ekonomiye kazandırılmasına kimsenin itirazı olmaz.
Ancak bunun belirli kriterler içerisinde yapılması şart.
Bu noktada yatırımcıların üzerlerine düşen sorumluluktan ciddi biçimde kaçındıkları Finike örneğinde olduğu gibi talan ettikleri doğayı kaderiyle başbaşa bırakmış olmaları kaygı verici.
Çevreci faaliyetleri küçümseyen, horlayan, “Her şeye karşılar” gibi alaycı bir üslupla eleştirenlerin gelinen noktada hatalı davrandıklarını kabul etmeleri gerekir.
Gerçek şu ki Antalya’da büyük bir talan var..
Ormanlar, sulak alanlar, tarım alanları, su kaynakları hızla yok oluyor, kirleniyor..
Antalya su zengini bir bölge değil..
Tabiat ana Antalya’ya torpil yapmış ama para kazanmaktan başka bir düşünce taşımayanlar Antalya’ya ihanete devam ediyorlar.
Bu gidişe dur demek, Antalya’ya sahip çıkmak, koruyup, kollamak herkesin görevi olmalı..
Bu işi sadece çevrecilere ve bir avuç inanmışa bırakmak haksızlık olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.