
İbrahim Akkaya
Antalya’nın Don Kişotları !
Gündem Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi olsa da
gerçek gündemi gözardı etmemek gerektiğini savunanlardanım.
Antalya’nın gerçek gündeminin kazanımlarını korumak ve gelecek kuşaklara en az tahribatla armağan etmek olduğunu bir an olsun aklımızdan çıkarmamak gerekiyor
Gerçek gündemden saptığımızda, ya da suni gündemleri arkasına takıldığımızda bir bakıyoruz ki paha biçilmez değerdeki bir kaynağımız buharlaşmış..
Rantın keşfettiği günden bu yana yağmaladılar
Antalya’yı..
Hem de ne yağmalama, acımasızca, barbarca bir yağlama..
Bir zamanlar herkesin rüyasını süslerdi Antalya..
Yeşilin, mavinin tüm renklerini taşırdı..
Sokakları şiirlerde
olduğu gibi portakal çiçeği kokardı..
Mis gibi havası vardı, kendine has rüzgarları Afrika sıcaklarında bile tatlı bir serinlik yayardı..
Önce turizm yatırımcıları başladı talana..
Kamunun malı olan sahilleri yatırımcılara tahsis etti ülkeyi yönetenler..
Antalya’yı yönetenler
ise tribünde oturmayı yeğledi.
Sadece sahillerin tahsisi ile bitmedi olay, devlet tesis yapsın diye krediyi de verdi yabancı ortaklı şirketlere.
Çok hor kullandılar sahil ve dünyada çok az görülen deniz-orman ilişkisini acımasızca betona çevirdi arkadaşlar.
Çok değil 30-35 yıl
öncesine kadar sevimli bir Anadolu sahil kasabası görüntüsünde olan Antalya,
betona teslim oldu, hem de ne teslimat..
Sonra AVM’ler ve onlarla at başı giden sözde ‘akıllı binalar’ devreye girdi..
Antalya’nın merkezi yaşanılmaz hale gelince, daha doğrusu inşaat yapacak alanlar kalmayınca, eskilerin deyimiyle çepere yöneldiler.
Hızlarını alamadılar, su kaynaklarına, tarım alanlarına, yeşil alanlara, ormanlara, hatta dağlara koştular..
Bir maden sevgisi başladı rantçılarda..
Ankara’da bakanlıkların loş koridorlarında işi halledip, koltuğunun altına tahsis dosyasını alan madenci olup çıktı..
Taş ocakları, mermer ocakları, kum ocakları ile dağı taşı parçaladılar.
Arkasından HES denilen hidroelektrik santralleri devreye girdi..
Ocaklar ve HES’ler
Antalya’nın resmen katili oldu..
Yeşil doku oldu, hava kirlendi, doğal hayat bitme noktasına geldi..
Köylü direndi, kentli
direndi ‘yatırım düşmanı’ oldu.
Çevreci direndi, meslek odaları direndi, emekliler direndi, Antalya’nın sahipleri direndi, “istemezükçü” oldu..
Tıptı Türkiye gibi Antalya, onca saldırıya, onca tahribata, talana, peşkeşe direndi, direnmeye de devam ediyor..
Toroslar ve Akdeniz Kıyıları Çevre Derneği Taş Ocaklarıyla Mücadele Platformu Sözcüsü Ali Ulvi Büyüknohutçu gibi Antalya’nın Don Kişotları direniyor..
‘Yatırım düşmanı, Antalya düşmanı, bölücü, vatan haini’ gibi suçlamalara rağmen direniyor Antalya’nın Don Kişotları..
Finike bölgesindeki tay ocaklarına karşı mücadele yürütüyor Büyükhonutçu..
Meyvelerini de alıyor mücadelesinin.
Rantçılara karşı kazanılan mücadeleyi şöyle anlatıyor:
“Finike bölgesinde biz bu mücadeleyi
başlattığımızda 13 tane taş ocağı vardı. Mücadelemiz sonunda iki tanesi
kapandı. 11 tane taşocağı aslında halen faal durumda. Bizim başlattığımız bu
mücadeleler sonunda var olan taş ocaklarının saha sınırını genişletme izinleri
kaldırıldı. Onun için belli bir alanda, bugüne kadar aldıkları ruhsat alanı
içinde sıkışıp kaldılar. En ufak bir yanlışlarında biz anında gerekli
başvuruları yapıyoruz, resmi makamlar da kontrol ediyor. Şu aralar bir taş
ocağının ruhsat tarihinin dolduğu, buna rağmen çalışmayı sürdürdüğü haberi bize
geldi. O konuda belgelere bakacağız. Yani bu bölgedeki taş ocakları artık gerek
bizim açtığımız davalar sonucunda gerekse oluşan kamuoyu sonucunda yavaş yavaş
bölgeyi terk edecek”
Devamı gelir mi ?
Elbette gelecek..
Çünkü başka Antalya yok..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.