Dün sabah Antalya’da şaşırtan bir olay yaşandı..

Muratpaşa Belediyesi ekipleri, ‘sosyete plajı’ olarak da bilinen Eski Lara Yolu’ndaki Bambus Plajı’nda yıkıma başladı..

Bambus Plajı yıkımı ile ilgili olarak Doğan Haber Ajansı’ndan(DHA) medya kuruluşlarına geçilen haberde şu ifadeler yer alıyordu :

“Muratpaşa Belediyesi'nden Zabıta ve Fen İşleri'nden yaklaşık 50 kişilik ekip sabah saatlerinde yıkımın yapılacağı plaja geldi. Yıkım için hiltiler, jeneratörler sahile indirildi. Üzeri tamamen betonla kaplanan falez sahilinde tahribat betonun sökülme işlemiyle birlikte ortaya çıktı. Beton dökülmeden önce falezlerin üzerinin demir profillerle kaplandığı, plajın dışarıdan görülmesini engellemek için kayalıklara tuğla duvar örüldüğü ve sahilin bir kısmının da moloz atıklarıyla doldurulduğu görüldü”

İlginçtir yıkımdan bir gün önce A Platformu, birinci derecede doğal sit alanı olan Bambus Plajı’nda betonlaşmaya göz yumularak, görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Antalya 1. Tabiat Varlıkları Koruma Bölge Kurulu üyeleri hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusuna bulunmuştu..

A Platformu Sözcüsü Hediye Gündüz, suç duyurusunda birinci derece Sit alanı olan Antalya'nın falezlerinin korunması için koruma kurullarının denetim yapmakla mükellef olduğu vurgulayarak, kurulun falezlerdeki bu tahribatı engellemediğini söyledi.

Hediye Gündüz, falezlere karşı işlenen suçu vicdanen de hukuken de kabul etmelerinin mümkün olmadığını söyledi. Doğa severler olarak bundan çok rahatsız olduklarını belirten Gündüz, tepkisini şu sözlerle ortaya koyu:

 "Türkiye'de eğer hukuk varsa, doğamızı korumak için harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca salı ve cuma günleri falezlerdeki katliamı Cumhuriyet Meydanında halkımıza anlatıyoruz"

Ben bu kurula ‘korumama kurulu’ diyorum..

Zira Bambus Plajı örneğinde olduğu gibi sit alanlarının talan edilmesine, falezler gibi çok değerli doğal kazanımlarının tahrip edilmesine, halkın kullanımına açık olması gereken kıyıların paylaşılmasına, ormanların, yeşil alanların, tarım alanlarının imara açılmasına seyirci kalan bir kuruluş..

Doğayı ve tarihi zenginlikleri korumak gibi kutsal bir görevi olmasına rağmen ranta izin veren, siyasal iktidarın ağzının içine bakan, koltuk kaygısı ile dayatılan her projeni önünü açan bir anlayışı benimsiyor bu kurul..

Kurulun bu aymazlığı yüzünden de Antalya’da doğa tahrip ediliyor, tarihi eserler, müze ve ören yerleri gibi paha biçilmez değeri olan mekanlar ticari alana dönüşüyor.

Antalya’da bunun örnekleri çok..

Saymaya kalkışsak sayfalar yetersiz kalır..

Bir de Çevre ve Şehircilik Antalya İl Müdürlüğü var..

Daha doğrusu bu müdürlüğün adı var, kendisi yok..

Asla çevreye korumak, Antalya’nın çağdaş şehircilik anlayışı ile gelişmesine, büyümesine katkısı yok..

İktidara göbekten bağlı olduğundan görevini yapmıyor bu müdürlük..

Pek çok kamu kurum ve kuruluşunda olduğu gibi Çevre ve Şehircilik Antalya İl Müdürlüğü’nü de AKP’liler ve AKP müteahhitleri yönetiyor..

Hiç duydunuz mu bu müdürlüğün bir yanlış yapılaşmaya dur dediğini ?

Bir kez olsun tanık olduğunuz mu bir doğa talanını önlediğini ?

Gerçek şu ki 1980’li yıllarda başlayan doğa ve tarihi zenginlik talanı artarak devam etti, AKP iktidarında ise zirve yaptı..

AKP’8nin ‘betonlaşma’ politikası Türkiye’nin pek çok kenti gibi Antalya’yı da olumsuz etkiledi..

Antalya’da artık enfes almak güçleşti..

Dev beton bloklara her geçen gün yenileri ekleniyor.

AKP’nin beton aşkı kavşaklara bile yansımış durumda..

Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, “Antalya’ya beton kavşaklar yapıp çirkinleştirdiğimi söylüyorlar. Tahtadan kavşak mı yapacağım” sözleriyle işi sulandırmaya çalışıyor.

Gerçek şu ki  Antalya hızla betonlaşıyor, Antalya hızla çirkinleşiyor, Antalya hızla yaşanması zor kent haline geliyor..

Bu kötü gidişe dur diyen çıkar mı ?

Mevcut koşullarda zor görünüyor..