
Cengizhan Gököz
AĞLAMAK ÜZERİNE...
Bugünlerde en çok tartışılan konu, başta Sayın Başbakan olmak üzere, siyasal iktidarın bazı Bakan ve Sözcülerinin halkın ve kameraların önünde ağlamaları…
En son; Suriye’ de meydana gelen üzücü olaylarda ölen Esma isimli çocuğa babasının yazdığı mektubu okurken, Sayın Başbakan’ ın katıldığı bir programda gözyaşlarını akıtarak ağlaması tartışmaların odağı oldu.
Muhalefet Partilerinin Yöneticileri ve Sözcüleri Başbakan’ ın ekranda ağlar görüntülerinin samimi olmadığını, duygu sömürüsüne yönelik olduğunu ve hatta bu ağlama ile ilgili ‘timsahın gözyaşları’ anlamına geldiğini açıkladılar.
Buna karşın, iktidarın yöneticileri ağlamanın ‘insani’ ve ‘vicdani’ bir duygu olduğunu beyan ettikten sonra, muhalefetin bu duygulardan yoksun olduğunu açıklamaya çalıştılar.
Bu olayı iktidarın ve muhalefetin bakış ve söylemleri ile açıklamak mümkün görünmüyor.
İktidar açısından baktığımızda Başbakan da olsa, ağlamak insani ve vicdani bir durumdur.
Bunun aksini iddia etmek, ancak bu duygulardan yoksun olanlar için söz konusu olabilir.
Öte yandan; muhalefetin eleştirisi değerlendirilirse, bir insanın ve hele hele ülkeyi yöneten Başbakan ve Bakanların herhangi bir üzücü olayı gerekçe yaparak umumun önünde ağlaması gerçekten eleştirilebilecek bir konu olduğu söylenebilir.
Ülkeyi yönetenler başta öfkeleri olmak üzere, ağlamak da dahil, tüm duygularını kontrol etmek zorundadır.
Bu onların devlet adamlığı noktasına gelirken, sahip olması gereken bir haslettir.
Gerçek bir devlet adamı öfkelendiği zaman da, coşkulu olduğu zaman da, çok üzüntülü olduğu zaman da bu duygularını kamuoyuna ölçülü yansıtır.
Sayın Başbakan’ ın özellikle son günlerde öfkesini dahi kontrol edemeyerek kendisine muhalif olanlara veya fikrine karşı çıkanlara, eleştirenlere yönelik sözleri ortadadır.
Kimileri bu tavrı kendini destekleyenleri daha çok birleştirmek amacı ile yapılan bir tavır olarak ve taktik gereği yapıldığını izah etmektedirler.
Bu düşünceden hareket edildiğinde, ağlama eyleminin insanların duygularını istismar anlamına geleceği sonucuna kolayca varılabilir.
Nitekim usta köşe yazarı Yılmaz Özdil konuya ilişkin yazısında ilginç istatistiklerden söz ediyor.
Yazıda, Sayın Başbakan’ ın belli olaylar karşısında ekran önünde, programlarda ağlamasının hep bir seçim döneminin arifesinde gerçekleştiğinin tespit edildiği belirtiliyor.
En ilginci, Sayın Başbakan’ ın ağlamadığı dönemde seçim olmadığı ortaya çıkıyor.
Hal böyle olunca, duygularını kontrol etme konumunda olan Sayın Başbakan’ ın ve ağlamaktan sorumlu Genel Başkan Yardımcısının ekran önündeki ağlamaları doğal olarak samimi görülmüyor.
Duygu sömürüsü veya gerçekten üzücü olayların istismarı olarak anlaşılan bu tavırlardan vazgeçilmesi gerekmektedir.
Şu anda Amerika’ da ikamet eden bir cemaat önderinin camilerde verdiği vaazlarda cemaat önünde sürekli ağlaması ile devleti yönetenlerin millet önünde sürekli ağlamaları arasında taktik olarak bir birlikteliğin esintileri görülüyor.
En çok eleştirilen de, kendi ülkesinde Suriye’ de ve Mısır’ da olduğu gibi iktidara tepki verirken, Askerin de orantısız şiddeti sonucu ölen gençler için gözyaşı döken Sayın Başbakan’ ın, yaklaşık aynı gerekçelerle meydanlara çıkan gençlere karşı polisin uyguladığı orantısız şiddet sonucu ölen gençlere karşı bırakın ağlamayı nerede ise, ‘onlar hak ettiler‘ diyecek kadar kindar konuşmalar yapmasının samimi olmaması konusudur.
Son olarak değerlendirmemiz,
Ülkeyi yönetenlerin her türlü duygularını kontrol etmesi gereğidir.
Kininize de, gözyaşlarınıza da sahip olun.
Saygılarımla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.