
İbrahim Akkaya
34 yıl geçti aradan….
Bugün 12 Eylül..
Netekim Paşa ve saz arkadaşlarının Türkiye’de hak ve özgürlükleri askıya aldığı, sol düşünceye en ağır darbeyi vurduğu askeri müdahalenin yıldönümü..
‘Türkiye kan gölüne döndü, kardeş kardeşi öldürüyor’ söylemleri ile meşrulaştırılmaya çalışılan 12 Eylül darbesi, Tam Bağımsız Türkiye idealini yok etmek isteyen iç ve dış düşmanlar ile onlara her türlü desteği veren sermaye guruplarının bir tezgahıydı.
Türkiye’nin geleceğini ipotek altına almayı amaçlayan pis bir tezgahtı12 Eylül 1980.
34 yıl önce de hedef hak ve özgürlükler konusunda ülkeyi iyi noktalara götürmüş, sosyal devlet olgusunu hakim kılmış olan 1961 Anayasası’nı ortadan kaldırmak, yerine faşist düşüncelerin ürünü olan bir Anayasa yapmaktı..
Bugün de o düşünce savunulsa da, ‘Sivil Anayasa’ özlemi çekildiği söylense de, amaç Türkiye’ye ‘Başkanlık’ sitemini getirmek..
Böylece ‘Cumhurbaşkanlığı’ makamını tarihe gömmek..
Kenan Evren ve arkadaşları yönetile el koyarak 1961 Anayasası’nın tüm kazanımlarını ortadan kaldırdılar..
Suçsuz yüz binlerce insana işkence yaptılar.
Pek çok yurtseverin katili işkenceciler oldu.
40’a yakın masum insan darağaçlarında idam edildi.
Darbecilerin gözünü kan bürümüştü.
Bu ülkenin insanlarını bugün olduğu gibi düşman gibi görüyorlardı.
Darbeye alkış köşeyi dönerken, bugün olduğu gibi fatura öteki gözsüyle bakılanlara kesiliyordu.
17 yaşındaki sol görüşle Erdal Eren, yaşı büyütülerek idam edildi..
Benim de çok yakın dostlarımın bulunduğu çok sayıda kişi 12 Eylül 1980 günü ve sonrasında, evlerinden, işyerlerinden, sokaktan, parktan, sinemadan alınıp götürüldü, bir daha da kedilerinden haber alınamadı.
Şurası yadsınamaz bir gerçek ki 12 Eylül 1980 Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kara bir leke oldu ve bu lekeyi silmek olanaksız.
Gerçek şu ki gerçek darbeciler hep paçayı yırttı..
Onlar aramızda dolaşıyor, hangi rejim gelirse gelsin yaltaklık ve yalakalık yaparak köşe dönücü anlayışı sürdürüyor..
12 Eylül 1980 askeri darbesi demokrasiyi rafa kaldırdığı, siyasi partiler, sendikalar ve diğer sivil toplum örgütlerini yok ettiği gibi, ülkenin ve bağlı olarak Antalya’nın kaynaklarının talan edilmesini sağlayan gelişmelere de çanak tuttu..
“Antalya’nın gerdanlığı’ olarak bilinen falezler üzerindeki yapılaşma 1980 askeri darbesinin hemen ertesinde başladı..
Askerler, kıyı kenar çizgisi uygulamasını yok sayarak ASTUR sitelerinin bulunduğu alanın imara açılmasını sağladılar..
Askerler, bir anlamda Antalya’da darbenin nimetini yediler, ASTUR sitelerindeki konutların çok büyük bölümünü sahibi oldular.
ASTUR siteleri ile başlayan yapılaşma nedeniyle bugün Antalya’nın en önemli doğal zenginliği olan falezlerin üzerinde dev bloklar yükseliyor, falezler aşırı yüklenme nedeniyle denize doğru hareket ediyor, Konserve Koyu bunun en belirgin örneği..
10 yıl tartışıldıktan sonra yıkılabilen İl Özel İdaresi İşhanı, Kadınyarı ve Barlar Sokağı olarak bilinen bölge de askerlerin falezler üzerindeki yapılaşmanın yolunu açarak Antalya’ya ne denli zarar verdiklerinin örnekleri arasında yer alıyor.
Darbeci paşalar Antalya’yı çok severler her bayramda Karpuzkaldıran Askeri Dinlenme Tesisleri’ne gelerek tatil yaparlar, onların Antalya’da olduğu günlerde şehirde adeta sıkıyönetim ilan edilir, vatandaş evinde; işinde ve sokakta gönlünce hareket edemez, her şey kontrol altına alınırdı..
O günleri özleyen, hayalini kuranlar dün vardı, bugün de var..
Komşusunu, akrabasını, arkadaşını, hatta kardeşini ‘komünist’ diye askere ihbar eden zihniyeti bugün hakim kılmak isteyen siyasi otorite de ne yazık ki mevcut.
O nedenle darbeler bizden uzak dursun..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.